Gün geçmiyor ki gazetelerde, GATT ve Uruguay Raund'u ile ilgili
bir haber çıkmasın. Bu haberlerde GATT'a neler atfedilmiyor ki; dünyadaki genel
ekonomik bunalımdan çıkışı sağlayacağı, dünya ticaret hacminin yılda 250 milyar
dolar civarında artacağı, bunun ise üretimi arttırarak dünyada refah çağı
başlatacağı, korumacılık ve sübvansiyonlar ortadan kalkarak serbest ticaretin
başlayacağı daha neler neler. Bu arada GATT'ın genel bir değerlendirmesinin yapılması
ve somutta ne gibi etkilerinin olunacağı ya unutuluyor ya da parça parça
yapılıyor. Biz bu yazımızda bunu yapmaya çalışacağız.
GATT'IN TARİHSEL
GELİŞİMİ
II. Dünya Savaşı sırasında A.B.D Dışişleri Bakanlığında uluslararası
ticaretin düzenlenmesi amacıyla Uluslararası Ticaret Örgütünün (ITO) kurulması
için çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar Savaş sonrasının elverişli ortamında uygulanmaya başlandılar.
1946 'da Havana’da toplanan Birleşmiş Milletler Ticaret ve
İstihdam Konferansında, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi ve
düzenlenmesi için ITO'nun kuruluş anlaşması olan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret
Genel Anlaşması (GATT) müzakere edildi. 1947'de Cenevre'de aralarında ABD,
Fransa, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerin bulunduğu 23 ülke tarafından
imzalanan GATT anlaşmasına Türkiye 1953'de katıldı.
Bu arada ITO kuruluncaya kadar elde edilmiş olan gümrük tarife
indirimlerinin uygulanması için geçici bir düzenlemeye gidildi. ABD kongresinin ITO yasasını reddetmesinden sonra
1955 yılında müzakere edilen Ticari İşbirliği Örgütü yasasını da kabul etmemesi
yüzünden GATT fiilen "uluslararası bir örgüt niteliği" kazandı. Ama yine II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan
IMF, Dünya Bankası gibi kurallar koyma ve kurulları bozanlara karşı kendisinin
bir yaptırım gücü olmadı. Kurallar, "Raund" adı verilen çok taraflı
görüşmelerde imzalanan anlaşmalarla belirlendi. Bunların uygulanabilmesi için
de çoğu kez "birlikte hareket
(Joint actıon)" etmek gerekti. Yalnız kuraları bozanlara karşı gerek IMF
ve Dünya Bankası gerekse ABD çeşitli yaptırımlar uyguladılar.
GATT çerçevesinde bugüne dek yedi müzakere Raund’u düzenlenmiştir. Bu Raund'lardan 1947 Cenevre Raundu GATT'ın
bugüne kadar süren çerçevesini belirlemiştir. Bundan sonra yapılan 1949 Annecy
(Fransa), 1950-51 Torquay ( İngiltere)
1960-62 Cenevre Raundları daha
çok yeni üye katılımlarına ilişkin müzakerelerin yapıldığı toplantılar oldu.
1955-56 Cenevre Raund'u aynı zamanda ABD'nin PL 480 sayılı yasasını GATT'dan
istisna kılması ile sonuçlandı.
Böylece o güne dek Marshal Yardımı çerçevesinde Avrupa'ya yaptığı
tahıl ve gıda yardımını tüm dünyaya yaymasına yol açtı. Bu yardım ile ABD bir
yandan kendi tahıl stoklarını eritmeye başlarken diğer yandan da kendi aşırı
üretimi için istikrarlı pazarlar buldu. Bu durum ise bir yandan yardımı alan
ülkelerin tarımının gelişmesini engelleyerek, bu ülkelerin ABD’ye bağımlı hale gelmesine
yol açtı diğer yandan da ABD'nin dış politika hedeflerine ulaşmasında yardımcı
oldu. 1963'lerden itibaren, AT'nin kendisine yeterli hale gelerek tarımsal ürün
ihracatına yönelmesiyle, ABD hem politikalarını eskisi gibi uygulayamaz hale
geldi hem de stoklar oluşmaya başladı.
1964 -67 Kennedy Raund'unun önemi Anti-Dampinglerin yeniden düzenlenmesinden
öte ABD ile AT’nin iş bölümüne girmeleri oldu. Bu işbölümüne göre “Avrupa kendi
tahıl üretimini koruması karşılığında, canlı hayvan sanayii için Amerika'dan
daha fazla soya yağı ve soya unu ithal etmeyi benimsedi (1)"
1970'lerin başında dış ticaret açığı artmaya ve göreli olarak
rekabet üstünlüğü gerilemeye başlayan ABD, uluslararası ticaret sisteminden,
GATT'ın işleyişinden şikâyet etmeye başladı. ABD'nin çabaları ile 1973-79
arasında toplanan Tokyo Raundu görüşmelerinde bazı gümrük indirimleri
sağlandıysa da elde edilen sonuçlar genelde ABD'yi tatmin etmedi (2)"
1986 yılında Uruguay'da başlayan yeni görüşmeler 15 Aralık 1993 yılında 117 ülkenin GATT'ın
yeni çerçevesini kabul etmesiyle tamamlandı. Uruguay Raund''unda sanayide
gümrük tarifelerinde indirimi ile birlikte, GATT kapsamına tarım, tekstil,
hizmet sektörü, patent ve telif hakları da alındı.
URUGUAY
RAUNDU
GATT görüşmelerinde bu sonuçların elde edilmesi kolay olmadı.
Özellikle de tarımın GATT kapsamına alınması aynı zamanda çeşitli gösterilere,
direnişlere ve pazarlıklara yol açtı: ABD ve Cairns grubu (Kanada, Avustralya,
Yeni Zellenda’nın başı çektiği, güçlü tarım ihracat sektörlerine sahip 14
ülke), dünya çapında tarım ticaretinin serbestleştirilmesi ve bu sektöre
uygulanan sübvansiyonların kaldırılmasını istiyordu. Bu nedenle AT'nin Avrupa
tarımına olan müdahalesini kısıtlaması ve iç pazarlarına giriş engellerini
azaltması için baskı yaptılar. (3)
Bu istekler AT’nin kamuoyunda, Özellikle de Fransa'da büyük bir
tepkiyle karşılandı. Bunlardan dünya kamuoyuna en çok yansıyanı, kooperatif,
sendika vb. örgütlü olan ve devlet yardımlarının %20'sini Fransız çiftçileri
zaman zaman yol kapatmaya, ortalığı yakıp dökmeye, Paris'i işgaline dek varan
tepkileri oldu. Bu tepkilerle
birlikte "fiyat desteklerinin ve
ihracat sübvansiyonlarının azaltılması durumunda, tarım faaliyetlerinin Avrupa’dan
dünyanın düşük ücretli bölgelerine kayacağını" (4) düşünmesi,
AT’nin Amerika’ya karşı tarım savaşını başlatmasına ve görüşmelerin 6 yıl
sürmesine yol açtı.
GATT anlaşması, ABD ile AT ve özellikle de Fransa arasındaki uzun
pazarlıklardan sonra varılan uzlaşma ile imzalanabildi. Bu uzlaşma ile AT
gümrüklerin %50 indirilmesini kabul ediyor, buna karşılık Amerika geçen yıl
kabul edilen AT'nin tarım ürünleri ihracatını 6 yıl içinde %21 azaltmasını
kapsayan anlaşmadan vazgeçiyor. Böylece AT ek olarak 8 milyon ton tahıl ihracat
yapma olanağı elde ederek 30 milyar dolarlık artı tarım geliri sağlayacak. Bu
arada Fransa, AT'den de tarım kredileri tavanının yükseltilmesi, şimdiye değin
saptanmış olan ekilmeyecek alanlara yenilerinin eklenmemesi ve çiftçi
gelirlerinin azalmaması gibi yeni ödünler aldı. Bu uzlaşmanın bir diğer sonucu
da işitsel ve görsel malların dolaşım konusu anlaşma kapsamı dışında kalması
oldu. Böylece ABD'nin bu alandaki üstünlüğüne karşı, Fransa sayesinde, yerli
sinema ve TV sanayii korunabilecek.
AT ticari görüşmecisi Sir Leon Brittan " bu anlaşma ile krize
giren AT'nin tekrar düzlüğe çıktığını" söylerken ABD başkanı Bill Clinton
"ABD'nin eğlence, sigorta, bankacılık sektörlerinde daha açık pazarlar
için mücadelesini sürdüreceğini" açıklıyordu(5).
ABD, AT karşısında ki gerilemesini başlıca tarım ürünleri pirinç olan Japonya
ve Güney Kore'nin yıllardır dünyaya kapalı olan pirinç pazarlarını açmayı kabul
etmesiyle telafi etti. Japonya altı yıl süreyle yıllık pirinç üretiminin %4'ü
ile 8'i arasında bir miktarda pirinç ithalini serbest bıraktıktan sonra tarife
sistemine geçecek. Güney Kore ise on yıl boyunca üretiminin %3'i ile 5'i kadar
pirinç ithal edip, tarife sistemine geçecek.
Bu kararlarla karşı Japon pirinç üreticileri Tokyo'da Koreli üreticiler
ise Brüksel ve Seulde büyük gösteriler yaptılar. Bu gösteriler karşısında Güney
Kore Cumhurbaşkanı Kim Yung Sam'ın "Seçim sözümü tutmadığımı biliyorum. Bu
yüzden halktan özür diliyorum. Pirinç pazarlarının açılmasını
önleyemedim..." demesi de halkın tepkilerini yatıştırmaya yetmedi. Bunun
üzerine Güney Kore başbakanı Hwang In Sung " pirinç pazarımızı korumak
için elimizden gelen tüm çabayı gösterdik ancak başarılı olamadık. Bu yüzden
sorumluluğu üzerimize alıyorum..." dedikten sonra istifa etmek zorunda kaldı
(6).
Tarım konusundaki bu uzlaşma, üçüncü dünya ülkelerinin bir çoğu içinse
1.5 milyar dolarlık kayıp anlamına geliyordu. Bu ülkelerden Hindistan'da GATT'a
karşı 200 bin kişilik gösterilerle birlikte muhalefet milletvekilleri Başbakan
P.V.Narashimo'nun istifasını istediler.
GATT NELER
GETİRMEKTEDİR
GATT'ın yeni düzenlemelerini beş başlık altında toplayabiliriz.
Birincisi nihayet, IMF ve Dünya bankası benzeri, Dünya Ticaret
Örgütü (WTO) kurulacak. Şu anda mal ticareti, hizmet ticareti ve fikri mülkiyet
haklarından sorumlu üç konseyinin olması kararlaştırılan WTO'nun anlaşmanın
uygulanmasında yaptırım gücü olacak. GATT Başkanı Peter Sutherlan'da göre
" Bu organizasyon tarım, hizmetler, tekstil ve entelektüel haklar
konusunda... serbest ticaret anlaşmalarının yürütülmesinde GATT'tan daha fazla
yetkiye ve yaptırım gücüne sahip olacaktır ()."
İkincisi iddia edildiği gibi sübvansiyonları ortadan
kaldırmıyor. Bunun en canlı örneğini ise
AT verdi. Toplam tarım bütçesi 45 milyar dolat olan AT önümüzdeki 12 ay içinde
çiftçisine 450 milyon dolarlık ekstra bir yardım yapmayı kararlaştırdı.
İç destekleme olarak üreticiye yapılan sübvansiyonlar, üretimi
teşvik etmeyen direk desteklemeler, araştırma, alt yapı yatırımları vs. gibi
kapsam dışı bırakılanlar hariç anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten 6 yıl
içinde sanayileşmiş ülkeler %20, gelişme yolundaki ülkeler için de %13,3
oranında azaltılacaktır. Tarım ürünleri ihracı için yapılan sübvansiyonlar yine
1995-2001 yılları arasında değer olarak %36, miktar olarak da %21 oranında
azaltılacak, ancak gelişme yolundaki ülkeler için bu indirim 2/3 oranında ve 10
yıllık bir süre içinde gerçekleşecek. (8)" Diğer yandan tarım malları
ihracatı teşvikleri azaltılacağı için bu ürünlerin fiyatları dünya pazarlarında
yaklaşık %10 artması bekleniyor.
Üçüncüsü iddia edildiği gibi "GATT'ın anlamı, küresel açıdan
uluslararası ticarette korumacılığın kaldırılması ve serbest ticaretin tüm
dünyayı kapsaması" değildir. Bugün dünya
ticaretinde 800 yolla engellenmekte olan "serbest ticaret"in önündeki
yalnız ithalata sayısal sınır getirme, ithal edilecek ürünlerde asgari fiyat
belirleme, ayrıcalıklı ülke konumu, çevre standartı gibi görünen engelleri
kaldırıyor.
Bundan en çok yaralananlar ise hem Serbest ticaretin savunuculuğunu
yapan hem de korumacılığın ve başına buyrukluğunda öncülüğünü yapan gelişmiş
ülkeler oluyor. Bunlar gözle görülür koruma önlemlerinden vazgeçerek ticareti
serbestleştirdikleri izlenimi verirlerken olmadık yeni yöntemlerle korumacılığı
sürdürmektedirler. Örneğin yabancı bir
otomobili satın alan Korelileri, vergi dairesi sürekli takip ediyor. Arjantin
balı fazla koyu renkli olduğu için, üçüncü dünyadan gelen oyuncaklar teknik
normlara uymadığı için Avrupa'da satılamıyor.
Sözü çok edilen tekstilde kotalar sanıldığı gibi birden
kaldırılmıyor. 10 yıllık bir sürede kademeli olarak kaldırılacak. Bundan çok
yararlanacak olan ülke ise ABD.
Amerikalı tüketiciler, bu sayede daha ucuza mal alabilecekler. Ama bunun
üçüncü dünya ülkelerine yarayabilmesi için dev şirketlerin ürünleri ile başa
çıkabilecek teknolojik atılımları yapmaları gerekmektedir. Bundan Türkiye’nin bugünkü kotaları bile
dolduramadığı için fazla bir kazancı olmayacak ama AT ile görüşmelerde
dezavantaj elde edecek.
Bu anlaşmanın gözden kaçan önemli bir etkisi de çevre tahribinin globalleştirilmesi
olacaktır. Gelişmiş ülkelerdeki çevre standarttı yüzünden çevreyi daha az
kirleten teknoloji kullanılması zorunluluğu maliyetleri yükseltmektedir. Bu
nedenle uluslararası sermeye, kirli teknolojilerini düşük standartlı ülkelere
aktarmak istemektedir. Buna karşılık
kirli teknoloji ile üretildiği gerekçesiyle çevreci kamuoyunun ve yerel
burjuvazinin tepkisini çekerek, satamama tehlikesi ile karşı karşıya gelmektedirler. GATT'a göre çevre standarttı neden
gösterilerek, ticaret ve yatırımların önlenemeyecek olması hem tepkilerin
dikkate alınmamasına yol açmakta hem uluslararası sermaye için yatırımlarını
çevre normlarının daha düşük olduğu ülkelere kaydırma olanağı
sağlanmaktadır.
Ama son zamanlarda ABD ve AT İşgücü pazarlarının durumu (asgari
ücretin azlığı, çalışma koşullarının kötülüğü vb.) ve çevre standartlarının da
GATT kapsamına alınmasını isteyerek üçüncü dünyadan yapılan ithalatı önlemeye
çalışmaktadırlar.
Geçtiğimiz yıllarda ABD, yunusları acımasızca ve ABD yasaların
izin verdiğinden daha çok sayıda öldüren çanak biçimindeki büyük balık ağları
kullanıldığı için Meksika'dan ithal ettiği ton balığına ambargo koymuştu. GATT Uyuşmazlıkları Çözme Paneli ise Meksika'nın
ticaret haklarının tek taraflı olarak askıya alınamayacağı gerekçesiyle bu
ambargoyu kaldırdı.
Bunun yanında önemli bir konu da atık ticaretinin serbest
olmasıdır. Greenpeace tarafından yayınlanan "Atıklarda Uluslararası Ticaret"
adlı kitapta Birleşmiş Milletler ‘in resmi raporlarına dayanılarak: "Batı
Avrupa ülkeleri, sanayi ve evsel atıklarını sanayi yakıtı ya da depolamak için
ihraç ediyor" dendikten sonra
Denizlere boşaltılan atıklar kadar, depolanan atıklara da dikkati
çekerek tüm atık ticaretinin yasaklanmasını istiyor. Kitapta Türkiye'nin
sanayileşmiş ülkelerin Orta Doğu'daki çöp deposu haline getirildiği de belirtiliyor
(9).
Dördüncüsü 1995 yılından 2006 yılına kadar gümrüklerin kademeli
indirimi öngörülüyor. "Sanayi ürünleri ithalatında da sanayileşmiş
ülkelerden gelen ithal mallarına uygulanacak gümrük indirimi ortalama % 38 olurken
gelişmekte olan ülkelerden gelen mallara uygulanacak indirim ortalama % 33 ve
en az gelişmiş ülkelerden gelenlere uygulanan indirim de ancak % 18 olacak(10)."
Tarım ürünlerine uygulanan bütün miktar kısıtlamaları ve tarife
dışı engeller kaldırılarak tarifeye dönüştürülecek ve bu tarifeler sanayileşmiş
ülkeler için 1995'da başlayan 6 yıllık bir süre zarfında ortalama %36 oranında,
gelişme yolundaki ülkeler için de 10 yıllık bir süre zarfında ortalama %24
oranında azaltılacaktır. (11)
GATT Anlaşmasının öngördüğü gümrük vergisi indirmeleri milyarlarca
dolarlık vergi kaybına yol açacaktır.
Büyüyen bütçe açıkları özellikle perakende satış, eczacılık ve gıda üretim
sektörlerinde yeni vergilere yol açması beklenmektedir.
Beşincisi Fikri (Entelektüel) hakları koruma adı altında dünya
çapında patent ve lisansı zorunlu kılıyor. GATT'a göre telif hakları,
bilgisayar programları, sanatçıların ve yapımcıların hakları için 50 yıl,
patentler ve yayıncıların hakları 20 yıl, sanayii ve yarı iletkenlerin
devrelerinin çizimleri 10 yıl, markalar için en az 7 yıl korunuyor.
Entelektüel mülkiyetin en acımasız etkisini ise ilaç patentleri
alanında göreceğiz. Bugüne kadar gelişmekte olan ülkelerde, küçük ve orta
boyutlu yerel şirketler, Araştırma-Geliştirme harcamaları yapmadan, lisans ve
patent hakkı ödemeden, çokuluslu şirketlerin sentez ettikleri ilaçları kopya
edip piyasaya çok daha ucuza sürebiliyorlardı. Bu uygulamanın en çok yapıldığı
ve en gelişkin olduğu ülkelerden birisi Türkiye'dir. Türkiye'de ki üretim hem
dünya standartlarındadır hem de tüm ihtiyaçları karşılayabilecek düzeydedir.
"İlaç aktif maddesi, veteriner ve beşerî olmak üzere yılda yaklaşık 30
trilyon liralık üretim ve 100 milyon doları aşan ihracat yapmaktadır."
GATT, patent yasasını getirerek bu uygulamaya son veriyor. Bu ise
yerli ilaç sanayiinin üretimde etkinliğini yitirmesine yol açarak
"ülkemizi yabancı ilaç firmalarının tekeline sokacağından, bir başka ifade
ile piyasa da bugün mevcut rekabet ortamını ortadan kaldıracağından, ilaç
fiyatları yükselecektir. Nüfusun yaklaşık %50'sinin sosyal güvenlik kapsamı
dışında kaldığı ülkemizde, ilaç fiyatlarının yükselmesi halkımızın büyük bir
çoğunluğunu ilaç satın alamaz duruma getirecektir. (12)"
Bunun tarım alanında ki etkisi ise bugün dahi zirai mücadele ve
veteriner ilacı almakta zorlanan üretici daha az ilaç kullanmaya başlaması
olacaktır. Bu ise bitkisel ve hayvansal üretimde verim düşüşlerine yol
açacaktır.
GATT’a entelektüel mülkiyeti koruma yasası aynı zamanda gelişmekte
olan ülkelerin ellerindeki bitkisel genetik hazinesinin gelişmiş ülkeler
tarafından talan edilmesine yol açacaktır. Bugün, genetik mühendisliği ve
Bio-teknolojideki gelişmeler nedeniyle canlıların DNA’ları okunup, akrabalık
koşullarına bakmadan, yeni bir canlı ve/veya yeni bir melez tür
yaratılabilmektedir. Bu yolla bitki ve hayvanın dayanıklılığı ve verimi arttırılabilmesi
endemikleri yeni hammadde yapmaktadır.
Örneğin ateş böceğinin bazı genleri tütüne aşılanarak yeni bir tütün
çeşidi elde edilmiş bulunmaktadır.
Endemik belirli bir ekoloji içerisinde yayılış gösteren, sadece o
çevreye özgü olan bitki ve hayvan türlerine denir.
Geleceğin teknolojisi olarak bakılan bu alanlarda yeni bitkiler ve
genlerin bulunması ve ürün haline getirilmesi için gelişmiş ülkelerde yoğun
araştırmalar yapılmaktadır. Bunun sunucu olarak daha bugünden ABD milyarlarca dolar
kazanmaktadır. Ama burada iki sorun karşılarına çıkmaktadır. Birisi kullanabilecekleri
cinslere ve genlere genellikle gelişmekte olan ülkelerde rastlanıyor olmasıdır.
Örneğin ABD pizza sanayii kendine en uygun domatesin genlerini Peru'daki bir
yabani domatesten alıyor. Diğeri ise
bulunan ürünlerin mülkiyetinin kendilerinde olmasını istemeleridir.
GATT anlaşması ile, uluslararası araştırma laboratuvarları,
dünyanın neresinde olursa olsun istedikleri bitki ve hayvan endemiklerini, yeni
ve/veya melez türler yaratmak için, serbestçe ve parasız olarak kullanma hakkı
elde etmektedirler. Bunun doğanın
yağmasına dönüşmesi ile birçok tür ve çeşittin ortadan kalkacaktır. Bu ise
doğanın doğal dengesinin hızla bozulmasına neden olabilecektir. Yine GATT
anlaşmasına göre bu yeni ürünleri bir kere kendi adlarına kayıt ettirince,
bizzat bu ürünün kaynağı olan ülkelere karşı, 20-30 yıl koruyabileceklerdir. Böylece gelişmekte olan
ülkeler kendi doğal çevrelerinden gelen genlerden faydalanamayacaklardır.
Türkiye bitki ve hayvan türlerinin çeşitliliğinin zenginliği bakımından
kıtasal bir özellik taşımaktadır.
Dünyada tarım ürünü olarak değerlendirilen bitkilerin birçoğunun kökeni Anadolu’dur.
Bunlardan ilk akla gelenleri badem, nohut, mercimek kiraz, armut, laledir. Bunlar Anadolu’dan götürüp ıslah ettikten
sonra dünyaya sattılar. Bugün Avrupa'da 2500 bitki endemiği varken Türkiye’de
3000 bitki endemiği vardır. Son
gelişmelerle, Türkiye'de, ılıman bölgede olması ve zengin genetik hazinesinin
çoğunun kuraklığa ve hastalığa dayanıklı olması dolayısıyla doğanın yağması
döneminin başlayacağını söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de kardelen ihracı böyle bir tehlike ortaya
çıkmıştı. Türkiye'den ithal edilen Bombeye
arılarını, Hollanda'da seracılar döllenmede kullanırlarken Türkiye'deki
seracılar lembasiti kullanmaktadırlar.
Bu ihracat yasaklarıyla önlenemez. Bunu önlemenin yolu önce kendi
araştırma laboratuvarlarımızı kurarak buralarda genetik ürünler elde etmektir. İkinci
olarak Türkiye'nin genetik ve endemik haritalarını çıkararak, bunları koruma
altına almaktır. Bunun için de bir yandan bunların doğadan toplanmaması için
halk aydınlatılmalı diğer yandan da bu endemiklerin herhangi bir bitkisel ürün
gibi üretimi yapılmalıdır.
SONUÇ OLARAK
GATT Uruguay Raundu ile gelişmiş ülkeler, özellikle kendi ülkelerinde
tıkanma noktasına gelen pazarlarına karşı yeni pazar ve yatırım alanları
bulmaktadırlar ve dünya ticaretinin kurallarını yeniden oluşturmaktadır.
1980'lere gelindiğinde, o güne dek dünyada uygulanmakta olan
"ithal ikameciler" denen ulusal pazarlar için üretime, bir de krizle
birlikte artan korumacılık eğilimleri eklenince uluslararası şirketlerin pazar
ve yatırım imkanları büyük ölçüde kısıtlanmıştı. Bu kısıtlamaları
uygulayanların başında ise korumacılıktan en çok şikâyet eden AT, Japonya ve
özelliklede ABD gelmekteydi. Bu
gelişmeler sonucunda 1970-80 arasında üretimden daha fazla artan ticaret,
1980-90 arasında, üretimden daha az artmaya başladı. Başka bir deyişle
ürettiğini bile satamaz hale geldiler.
Bu arada ABD gerileyen ekonomik ve politik egemenliğini yeniden
sağlamlaştırmaya çabalamaya başladı. Bu
koşulları tersine çevirmek için özelleştirme politikaları ile KİT'lerin
satılmasını, çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesini, mali ve ticari serbestliği
dünyaya dayattı. Bunların içerisinden KİT'lerin satılması, mali serbestlik gibi
konularda IMF ve Dünya Bankası etkin oluyorlardı. Ama "ticari
serbestlik" adı altında ticaretin yeniden düzenlenmesi GATT ile
sağlanabilmiştir.
Dünya ticaretinin kuralarının yeniden belirlenmesi aynı zamanda
ülkelerin dünya ticaretine katılma yönü ve biçimini de değiştirerek ekonomik yapılarının
da buna göre biçimlenmesine neden olmuştur. Böylece ekonomik ve politik
ilişkiler yeniden şekillenerek ülkelerin uluslararası iş bölümündeki yerleri de
yeniden belirlemiştir.
Bilgisayar, genetik, mikrobiyoloji ilaç alanlarda aralarında büyük
rekabete giren ABD, AB ve Japonya gibi ülkeler bir yandan eğitim sistemlerini
yeniden düzenlerlerken diğer yandan da araştırma-geliştirme harcamalarına büyük
miktarda paralar ayırmaktadırlar. Bu hem bugün teknolojiyi sürekli
geliştirmelerine neden olmakta hem de diğer ülkelerle aralarında teknolojik bir
uçurum meydana getirmektedir.
Bunun sonucu olarak bilgi üretimi dayalı entelektüel ürünler
gelişmiş ülkelerde yaratıldıktan sonra teknik üretime ve ürüne dönüştürülerek
ucuz emek alanlarına aktarılamaya başlandılar.
Böylece Gelişmiş ülkeler teknolojiyi geliştirmenin avantajlarından faydalanarakken
diğer ülkeler de kol emeği ile yetinmek zorunda kalmak ile karşı karşıya
kaldılar. Buna Karşılık, teknoloji geliştiremeyen ülkeler de bugüne kadar bu
bilgileri kendilerine transfer ederek bu fasit daireyi kırmaya çalışıyorlardı.
Bu fasit dairenin kırılması GATT anlaşması ile entelektüel mülkiyeti
koruma hakkı getirerek engellendi. Ayrıca
GATT anlaşması ile Araştırma-
geliştirme ve eğitim harcamalarının serbestçe sübvansiyon edilmesi
sağlandı. Böylece ABD, Japonya ve AB
gibi ülkeler, GATT sayesinde ekonomik ve politik üstünlüklerini koruyarak diğer
ülkelere, uluslararası işbölümünde en fazla vasıflı işçi kaynağı olma şansı ve
hakkı tanıyorlar.
Bu ise üreticilerin artık eskisi gibi tarım yapma olanaklarını yok
etmektedir. Büyük tarım işletmeleri ve/veya küçük işletmeleri uluslararası
sermayeye doğrudan bağımlı hale getirerek, onun uygun gördüğü koşullarda bir
üretimi gündeme getirilmektedir.
GATT Uruguay Raund'unun sayısal sonucu ise dünya ticaretinde yılda
%0,8 civarında bir artış olacağıdır.
Ancak dünyanın tümü bundan aynı oranda yaralanamayacak. Fransa
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nün hazırladığı rapora göre, 260 milyar
dolarlık refah artışından Japonya’ya 80 milyar, ABD’ye 75 milyar, AB'ye 70 milyar,
toplam 225 milyar dolar düşecek. GATT'ın hazırladığı rapora göre de bu ülkeler
dünyadaki toplam gayri safi milli hasıla içinde AB %35, ABD, %28, Japonya %
10'una sahip. Geriye kalan 30 milyar dolar çeşitli ülkelerce paylaşılacak. Bu
anlaşmadan zararlı çıkacak olanların başında ise yılda ortalama 2,6 milyar
dolar kaybedecek olan en yoksul Afrika ülkeleri geliyor (13).
Bu gelişmelerden en çok etkilenecek alanların başında gıda sanayi
gelmektedir. Bugün gıda alanında kıyasıya bir rekabet ile birlikte AB, ABD ve
Japonya'da ki pazarlar çok yavaş genişlemekte ve buralarda tüketicinin güveni
büyük ölçüde kaybedilmiştir. Bu pazarlarda gıda devleri Özel markalı ürünlerin
satışlarında oldukça zorlanıyorlar.
Örneğin özel markalı ürünlerin Avrupa'daki satış oranı %20
civarlarındadır. Bu gıda üreticilerini bir dönüm noktasına getirmiş durumda ya
markaları altında sattıkları ürünlerin kalitesinden vazgeçerek pazardaki farklı
konumlarını kaybedecekler ya da Markaya dayanmayan gıda ürünleri üzerinde
yoğunlaşacaklar. Bunun için de yatırım ve hizmetlerini üçüncü dünya
Ülkeleri'nde yoğunlaşarak buralardaki "yerli" firmaları satın
almaktadırlar. Böylece hem markaların ve kuruluş isminin insanlar için önem
taşıdığı gelişen pazarlarda markalarıyla satış yapmaktalar hem de markasız ürünlerini
gelişmiş pazarlara satabilmektedirler. (14)
Bu gelişmelerden NAFTA ile Meksika ve Özelleştirme politikaları
ile Somali daha şimdiden nasibini almıştır. ABD Meksika mısırından elde ettiği
genetik ürünlerle daha ucuz ve kaliteli mısır elde edilmektedir. Bu mısırlar ise
ucuza Meksika'ya satılarak, Meksika’nın mısır üretimi yok edilmektedir. Ayrıca mısırdan elde edilen nişasta ile de
şeker yapılmaktadır. Bu şekerin fiyatının 2,4 dolardan 60 cent'e düşmesine
neden olmaktadır. Somali'de ise bir
yanda mısır dağları yükselmekte diğer yanda ise insanlar açlıktan kırılmaktadır.
Bugün AT ve ABD yeni tarım ve gıda politikalarını
hazırlamaktadırlar. Kamuoylarında yeni tarım ve gıda politikalarının ne olması
ve nasıl uygulanmasına ilişkin yoğun bir tartışma yaşanıyor. Biz de ise bugün
çıt çıkmıyor. Eğer böyle gidersek dışımızda belirlenen politikaların
uygulayıcısı durumunda kalırız. Bu ise bizi Meksika ya da Somali durumuna
düşürebilir. Bunun için hemen yeni tarım ve gıda politikalarımızı belirlemeye
başlamalıyız.
ALINTILAR
1-2000 yıllara doğru dünyada gıda ve tarım, Deniz Yenal, Zafer
Yenal, Toplum ve Bilim, Bahar 93
2-Ergin Yıldızoğlu, Dünya Ekonomisine Bakış, Cumhuriyet, 6.12.1993
3-2000 yıllara doğru dünyada gıda ve tarım, Deniz Yenal, Zafer
Yenal, Toplum ve Bilim, Bahar 93
4-2000 yıllara doğru dünyada gıda ve tarım, Deniz Yenal, Zafer
Yenal Toplum ve Bilim Bahar 93
5-Cumhuriyet 17.12.1993
6-Cumhuriyet 17.12.1993
7-Dünya
8-GATT ve Uruguay Raundu, Yener Dinçmen, Hazine Ve Dışticaret
Dergisi, Mart 1994/1
9-Dünya 6 Nisan 1994
10-Ergin Yıldızoğlu, Dünya Ekonomisine Bakış, Cumhuriyet,
20.12.1993
11-GATT ve Uruguay Raundu, Yener Dinçmen, Hazine Ve Dışticaret
Dergisi, Mart 1994/1<:f200,2Times New Roman,0,0,0>
12-İlaç konusundaki alıntılar Prof. Yıldız Teknik Üniversitesi
Öğretim Üyesi DR. İlker BİRDAL'ın 11 Nisan 1994 tarihli Dünya gazetesinde çıkan
makalesinden yapılmıştır
13-Cumhuriyet 23.12.1993
14-Dünya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.