GATT VE Uruguay Raundu




Gün geçmiyor ki gazetelerde, GATT ve Uruguay Raund'u ile ilgili bir haber çıkmasın. Bu haberlerde GATT'a neler atfedilmiyor ki; dünyadaki genel ekonomik bunalımdan çıkışı sağlayacağı, dünya ticaret hacminin yılda 250 milyar dolar civarında artacağı, bunun ise üretimi arttırarak dünyada refah çağı başlatacağı, korumacılık ve sübvansiyonlar ortadan kalkarak serbest ticaretin başlayacağı daha neler neler. Bu arada GATT'ın genel bir değerlendirmesinin yapılması ve somutta ne gibi etkilerinin olunacağı ya unutuluyor ya da parça parça yapılıyor. Biz bu yazımızda bunu yapmaya çalışacağız.

GATT'IN TARİHSEL GELİŞİMİ

II. Dünya Savaşı sırasında A.B.D Dışişleri Bakanlığında uluslararası ticaretin düzenlenmesi amacıyla Uluslararası Ticaret Örgütünün (ITO) kurulması için çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar Savaş sonrasının   elverişli ortamında uygulanmaya başlandılar.
1946 'da Havana’da toplanan Birleşmiş Milletler Ticaret ve İstihdam Konferansında, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi ve düzenlenmesi için ITO'nun kuruluş anlaşması olan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) müzakere edildi. 1947'de Cenevre'de aralarında ABD, Fransa, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerin bulunduğu 23 ülke tarafından imzalanan GATT anlaşmasına Türkiye 1953'de katıldı.
Bu arada ITO kuruluncaya kadar elde edilmiş olan gümrük tarife indirimlerinin uygulanması için geçici bir düzenlemeye gidildi.   ABD kongresinin ITO yasasını reddetmesinden sonra 1955 yılında müzakere edilen Ticari İşbirliği Örgütü yasasını da kabul etmemesi yüzünden GATT fiilen "uluslararası bir örgüt niteliği" kazandı.  Ama yine II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan IMF, Dünya Bankası gibi kurallar koyma ve kurulları bozanlara karşı kendisinin bir yaptırım gücü olmadı. Kurallar, "Raund" adı verilen çok taraflı görüşmelerde imzalanan anlaşmalarla belirlendi. Bunların uygulanabilmesi için de çoğu kez   "birlikte hareket (Joint actıon)" etmek gerekti. Yalnız kuraları bozanlara karşı gerek IMF ve Dünya Bankası gerekse ABD çeşitli yaptırımlar uyguladılar.
GATT çerçevesinde bugüne dek yedi müzakere Raund’u düzenlenmiştir.  Bu Raund'lardan 1947 Cenevre Raundu GATT'ın bugüne kadar süren çerçevesini belirlemiştir. Bundan sonra yapılan 1949 Annecy (Fransa), 1950-51 Torquay ( İngiltere)  1960-62 Cenevre  Raundları daha çok yeni üye katılımlarına ilişkin müzakerelerin yapıldığı toplantılar oldu. 1955-56 Cenevre Raund'u aynı zamanda ABD'nin PL 480 sayılı yasasını GATT'dan istisna kılması ile sonuçlandı.
Böylece o güne dek Marshal Yardımı çerçevesinde Avrupa'ya yaptığı tahıl ve gıda yardımını tüm dünyaya yaymasına yol açtı. Bu yardım ile ABD bir yandan kendi tahıl stoklarını eritmeye başlarken diğer yandan da kendi aşırı üretimi için istikrarlı pazarlar buldu. Bu durum ise bir yandan yardımı alan ülkelerin tarımının gelişmesini engelleyerek, bu ülkelerin ABD’ye bağımlı hale gelmesine yol açtı diğer yandan da ABD'nin dış politika hedeflerine ulaşmasında yardımcı oldu. 1963'lerden itibaren, AT'nin kendisine yeterli hale gelerek tarımsal ürün ihracatına yönelmesiyle, ABD hem politikalarını eskisi gibi uygulayamaz hale geldi hem de stoklar oluşmaya başladı.
1964 -67 Kennedy Raund'unun önemi Anti-Dampinglerin yeniden düzenlenmesinden öte ABD ile AT’nin iş bölümüne girmeleri oldu. Bu işbölümüne göre “Avrupa kendi tahıl üretimini koruması karşılığında, canlı hayvan sanayii için Amerika'dan daha fazla soya yağı ve soya unu ithal etmeyi benimsedi (1)"
1970'lerin başında dış ticaret açığı artmaya ve göreli olarak rekabet üstünlüğü gerilemeye başlayan ABD, uluslararası ticaret sisteminden, GATT'ın işleyişinden şikâyet etmeye başladı. ABD'nin çabaları ile 1973-79 arasında toplanan Tokyo Raundu görüşmelerinde bazı gümrük indirimleri sağlandıysa da elde edilen sonuçlar genelde ABD'yi tatmin etmedi (2)"
1986 yılında Uruguay'da başlayan yeni görüşmeler   15 Aralık 1993 yılında 117 ülkenin GATT'ın yeni çerçevesini kabul etmesiyle tamamlandı. Uruguay Raund''unda sanayide gümrük tarifelerinde indirimi ile birlikte, GATT kapsamına tarım, tekstil, hizmet sektörü, patent ve telif hakları da alındı.

URUGUAY RAUNDU

GATT görüşmelerinde bu sonuçların elde edilmesi kolay olmadı. Özellikle de tarımın GATT kapsamına alınması aynı zamanda çeşitli gösterilere, direnişlere ve pazarlıklara yol açtı: ABD ve Cairns grubu (Kanada, Avustralya, Yeni Zellenda’nın başı çektiği, güçlü tarım ihracat sektörlerine sahip 14 ülke), dünya çapında tarım ticaretinin serbestleştirilmesi ve bu sektöre uygulanan sübvansiyonların kaldırılmasını istiyordu. Bu nedenle AT'nin Avrupa tarımına olan müdahalesini kısıtlaması ve iç pazarlarına giriş engellerini azaltması için baskı yaptılar. (3)
Bu istekler AT’nin kamuoyunda, Özellikle de Fransa'da büyük bir tepkiyle karşılandı. Bunlardan dünya kamuoyuna en çok yansıyanı, kooperatif, sendika vb. örgütlü olan ve devlet yardımlarının %20'sini Fransız çiftçileri zaman zaman yol kapatmaya, ortalığı yakıp dökmeye, Paris'i işgaline dek varan tepkileri oldu.  Bu tepkilerle birlikte   "fiyat desteklerinin ve ihracat sübvansiyonlarının azaltılması durumunda, tarım faaliyetlerinin Avrupa’dan dünyanın düşük ücretli bölgelerine kayacağını" (4) düşünmesi, AT’nin Amerika’ya karşı tarım savaşını başlatmasına ve görüşmelerin 6 yıl sürmesine yol açtı.
GATT anlaşması, ABD ile AT ve özellikle de Fransa arasındaki uzun pazarlıklardan sonra varılan uzlaşma ile imzalanabildi. Bu uzlaşma ile AT gümrüklerin %50 indirilmesini kabul ediyor, buna karşılık Amerika geçen yıl kabul edilen AT'nin tarım ürünleri ihracatını 6 yıl içinde %21 azaltmasını kapsayan anlaşmadan vazgeçiyor. Böylece AT ek olarak 8 milyon ton tahıl ihracat yapma olanağı elde ederek 30 milyar dolarlık artı tarım geliri sağlayacak. Bu arada Fransa, AT'den de tarım kredileri tavanının yükseltilmesi, şimdiye değin saptanmış olan ekilmeyecek alanlara yenilerinin eklenmemesi ve çiftçi gelirlerinin azalmaması gibi yeni ödünler aldı. Bu uzlaşmanın bir diğer sonucu da işitsel ve görsel malların dolaşım konusu anlaşma kapsamı dışında kalması oldu. Böylece ABD'nin bu alandaki üstünlüğüne karşı, Fransa sayesinde, yerli sinema ve TV sanayii korunabilecek. 
AT ticari görüşmecisi Sir Leon Brittan " bu anlaşma ile krize giren AT'nin tekrar düzlüğe çıktığını" söylerken ABD başkanı Bill Clinton "ABD'nin eğlence, sigorta, bankacılık sektörlerinde daha açık pazarlar için mücadelesini sürdüreceğini" açıklıyordu(5).
ABD, AT karşısında ki gerilemesini   başlıca tarım ürünleri pirinç olan Japonya ve Güney Kore'nin yıllardır dünyaya kapalı olan pirinç pazarlarını açmayı kabul etmesiyle telafi etti. Japonya altı yıl süreyle yıllık pirinç üretiminin %4'ü ile 8'i arasında bir miktarda pirinç ithalini serbest bıraktıktan sonra tarife sistemine geçecek. Güney Kore ise on yıl boyunca üretiminin %3'i ile 5'i kadar pirinç ithal edip, tarife sistemine geçecek.
Bu kararlarla karşı Japon pirinç üreticileri Tokyo'da Koreli üreticiler ise Brüksel ve Seulde büyük gösteriler yaptılar. Bu gösteriler karşısında Güney Kore Cumhurbaşkanı Kim Yung Sam'ın "Seçim sözümü tutmadığımı biliyorum. Bu yüzden halktan özür diliyorum. Pirinç pazarlarının açılmasını önleyemedim..." demesi de halkın tepkilerini yatıştırmaya yetmedi. Bunun üzerine Güney Kore başbakanı Hwang In Sung " pirinç pazarımızı korumak için elimizden gelen tüm çabayı gösterdik ancak başarılı olamadık. Bu yüzden sorumluluğu üzerimize alıyorum..." dedikten sonra istifa etmek zorunda kaldı (6).
Tarım konusundaki bu uzlaşma, üçüncü dünya ülkelerinin bir çoğu içinse 1.5 milyar dolarlık kayıp anlamına geliyordu. Bu ülkelerden Hindistan'da GATT'a karşı 200 bin kişilik gösterilerle birlikte muhalefet milletvekilleri Başbakan P.V.Narashimo'nun istifasını istediler.

GATT NELER GETİRMEKTEDİR

GATT'ın yeni düzenlemelerini beş başlık altında toplayabiliriz.
Birincisi nihayet, IMF ve Dünya bankası benzeri, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurulacak. Şu anda mal ticareti, hizmet ticareti ve fikri mülkiyet haklarından sorumlu üç konseyinin olması kararlaştırılan WTO'nun anlaşmanın uygulanmasında yaptırım gücü olacak. GATT Başkanı Peter Sutherlan'da göre " Bu organizasyon tarım, hizmetler, tekstil ve entelektüel haklar konusunda... serbest ticaret anlaşmalarının yürütülmesinde GATT'tan daha fazla yetkiye ve yaptırım gücüne sahip olacaktır ()."
İkincisi iddia edildiği gibi sübvansiyonları ortadan kaldırmıyor.  Bunun en canlı örneğini ise AT verdi. Toplam tarım bütçesi 45 milyar dolat olan AT önümüzdeki 12 ay içinde çiftçisine 450 milyon dolarlık ekstra bir yardım yapmayı kararlaştırdı.
İç destekleme olarak üreticiye yapılan sübvansiyonlar, üretimi teşvik etmeyen direk desteklemeler, araştırma, alt yapı yatırımları vs. gibi kapsam dışı bırakılanlar hariç anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten 6 yıl içinde sanayileşmiş ülkeler %20, gelişme yolundaki ülkeler için de %13,3 oranında azaltılacaktır. Tarım ürünleri ihracı için yapılan sübvansiyonlar yine 1995-2001 yılları arasında değer olarak %36, miktar olarak da %21 oranında azaltılacak, ancak gelişme yolundaki ülkeler için bu indirim 2/3 oranında ve 10 yıllık bir süre içinde gerçekleşecek. (8)" Diğer yandan tarım malları ihracatı teşvikleri azaltılacağı için bu ürünlerin fiyatları dünya pazarlarında yaklaşık %10 artması bekleniyor.
Üçüncüsü iddia edildiği gibi "GATT'ın anlamı, küresel açıdan uluslararası ticarette korumacılığın kaldırılması ve serbest ticaretin tüm dünyayı kapsaması" değildir.  Bugün dünya ticaretinde 800 yolla engellenmekte olan "serbest ticaret"in önündeki yalnız ithalata sayısal sınır getirme, ithal edilecek ürünlerde asgari fiyat belirleme, ayrıcalıklı ülke konumu, çevre standartı gibi görünen engelleri kaldırıyor.
Bundan en çok yaralananlar ise hem Serbest ticaretin savunuculuğunu yapan hem de korumacılığın ve başına buyrukluğunda öncülüğünü yapan gelişmiş ülkeler oluyor. Bunlar gözle görülür koruma önlemlerinden vazgeçerek ticareti serbestleştirdikleri izlenimi verirlerken olmadık yeni yöntemlerle korumacılığı sürdürmektedirler.  Örneğin yabancı bir otomobili satın alan Korelileri, vergi dairesi sürekli takip ediyor. Arjantin balı fazla koyu renkli olduğu için, üçüncü dünyadan gelen oyuncaklar teknik normlara uymadığı için Avrupa'da satılamıyor. 
Sözü çok edilen tekstilde kotalar sanıldığı gibi birden kaldırılmıyor. 10 yıllık bir sürede kademeli olarak kaldırılacak. Bundan çok yararlanacak olan ülke ise ABD.  Amerikalı tüketiciler, bu sayede daha ucuza mal alabilecekler. Ama bunun üçüncü dünya ülkelerine yarayabilmesi için dev şirketlerin ürünleri ile başa çıkabilecek teknolojik atılımları yapmaları gerekmektedir.  Bundan Türkiye’nin bugünkü kotaları bile dolduramadığı için fazla bir kazancı olmayacak ama AT ile görüşmelerde dezavantaj elde edecek.
Bu anlaşmanın gözden kaçan önemli bir etkisi de çevre tahribinin globalleştirilmesi olacaktır. Gelişmiş ülkelerdeki çevre standarttı yüzünden çevreyi daha az kirleten teknoloji kullanılması zorunluluğu maliyetleri yükseltmektedir. Bu nedenle uluslararası sermeye, kirli teknolojilerini düşük standartlı ülkelere aktarmak istemektedir.  Buna karşılık kirli teknoloji ile üretildiği gerekçesiyle çevreci kamuoyunun ve yerel burjuvazinin tepkisini çekerek, satamama tehlikesi ile karşı karşıya gelmektedirler.  GATT'a göre çevre standarttı neden gösterilerek, ticaret ve yatırımların önlenemeyecek olması hem tepkilerin dikkate alınmamasına yol açmakta hem uluslararası sermaye için yatırımlarını çevre normlarının daha düşük olduğu ülkelere kaydırma olanağı sağlanmaktadır. 
Ama son zamanlarda ABD ve AT İşgücü pazarlarının durumu (asgari ücretin azlığı, çalışma koşullarının kötülüğü vb.) ve çevre standartlarının da GATT kapsamına alınmasını isteyerek üçüncü dünyadan yapılan ithalatı önlemeye çalışmaktadırlar.
Geçtiğimiz yıllarda ABD, yunusları acımasızca ve ABD yasaların izin verdiğinden daha çok sayıda öldüren çanak biçimindeki büyük balık ağları kullanıldığı için Meksika'dan ithal ettiği ton balığına ambargo koymuştu.  GATT Uyuşmazlıkları Çözme Paneli ise Meksika'nın ticaret haklarının tek taraflı olarak askıya alınamayacağı gerekçesiyle bu ambargoyu kaldırdı.
Bunun yanında önemli bir konu da atık ticaretinin serbest olmasıdır. Greenpeace tarafından yayınlanan "Atıklarda Uluslararası Ticaret" adlı kitapta Birleşmiş Milletler ‘in resmi raporlarına dayanılarak: "Batı Avrupa ülkeleri, sanayi ve evsel atıklarını sanayi yakıtı ya da depolamak için ihraç ediyor" dendikten sonra   Denizlere boşaltılan atıklar kadar, depolanan atıklara da dikkati çekerek tüm atık ticaretinin yasaklanmasını istiyor. Kitapta Türkiye'nin sanayileşmiş ülkelerin Orta Doğu'daki çöp deposu haline getirildiği de belirtiliyor (9)
Dördüncüsü 1995 yılından 2006 yılına kadar gümrüklerin kademeli indirimi öngörülüyor. "Sanayi ürünleri ithalatında da sanayileşmiş ülkelerden gelen ithal mallarına uygulanacak gümrük indirimi ortalama % 38 olurken gelişmekte olan ülkelerden gelen mallara uygulanacak indirim ortalama % 33 ve en az gelişmiş ülkelerden gelenlere uygulanan indirim de ancak % 18 olacak(10)."
Tarım ürünlerine uygulanan bütün miktar kısıtlamaları ve tarife dışı engeller kaldırılarak tarifeye dönüştürülecek ve bu tarifeler sanayileşmiş ülkeler için 1995'da başlayan 6 yıllık bir süre zarfında ortalama %36 oranında, gelişme yolundaki ülkeler için de 10 yıllık bir süre zarfında ortalama %24 oranında azaltılacaktır. (11)
GATT Anlaşmasının öngördüğü gümrük vergisi indirmeleri milyarlarca dolarlık vergi kaybına yol açacaktır.  Büyüyen bütçe açıkları özellikle perakende satış, eczacılık ve gıda üretim sektörlerinde yeni vergilere yol açması beklenmektedir.
Beşincisi Fikri (Entelektüel) hakları koruma adı altında dünya çapında patent ve lisansı zorunlu kılıyor. GATT'a göre telif hakları, bilgisayar programları, sanatçıların ve yapımcıların hakları için 50 yıl, patentler ve yayıncıların hakları 20 yıl, sanayii ve yarı iletkenlerin devrelerinin çizimleri 10 yıl, markalar için en az 7 yıl korunuyor.
Entelektüel mülkiyetin en acımasız etkisini ise ilaç patentleri alanında göreceğiz. Bugüne kadar gelişmekte olan ülkelerde, küçük ve orta boyutlu yerel şirketler, Araştırma-Geliştirme harcamaları yapmadan, lisans ve patent hakkı ödemeden, çokuluslu şirketlerin sentez ettikleri ilaçları kopya edip piyasaya çok daha ucuza sürebiliyorlardı. Bu uygulamanın en çok yapıldığı ve en gelişkin olduğu ülkelerden birisi Türkiye'dir. Türkiye'de ki üretim hem dünya standartlarındadır hem de tüm ihtiyaçları karşılayabilecek düzeydedir. "İlaç aktif maddesi, veteriner ve beşerî olmak üzere yılda yaklaşık 30 trilyon liralık üretim ve 100 milyon doları aşan ihracat yapmaktadır."
GATT, patent yasasını getirerek bu uygulamaya son veriyor. Bu ise yerli ilaç sanayiinin üretimde etkinliğini yitirmesine yol açarak "ülkemizi yabancı ilaç firmalarının tekeline sokacağından, bir başka ifade ile piyasa da bugün mevcut rekabet ortamını ortadan kaldıracağından, ilaç fiyatları yükselecektir. Nüfusun yaklaşık %50'sinin sosyal güvenlik kapsamı dışında kaldığı ülkemizde, ilaç fiyatlarının yükselmesi halkımızın büyük bir çoğunluğunu ilaç satın alamaz duruma getirecektir. (12)"
Bunun tarım alanında ki etkisi ise bugün dahi zirai mücadele ve veteriner ilacı almakta zorlanan üretici daha az ilaç kullanmaya başlaması olacaktır. Bu ise bitkisel ve hayvansal üretimde verim düşüşlerine yol açacaktır.
GATT’a entelektüel mülkiyeti koruma yasası aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin ellerindeki bitkisel genetik hazinesinin gelişmiş ülkeler tarafından talan edilmesine yol açacaktır. Bugün, genetik mühendisliği ve Bio-teknolojideki gelişmeler nedeniyle canlıların DNA’ları okunup, akrabalık koşullarına bakmadan, yeni bir canlı ve/veya yeni bir melez tür yaratılabilmektedir. Bu yolla bitki ve hayvanın dayanıklılığı ve verimi arttırılabilmesi endemikleri yeni hammadde yapmaktadır.  Örneğin ateş böceğinin bazı genleri tütüne aşılanarak yeni bir tütün çeşidi elde edilmiş bulunmaktadır.
Endemik belirli bir ekoloji içerisinde yayılış gösteren, sadece o çevreye özgü olan bitki ve hayvan türlerine denir.
Geleceğin teknolojisi olarak bakılan bu alanlarda yeni bitkiler ve genlerin bulunması ve ürün haline getirilmesi için gelişmiş ülkelerde yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Bunun sunucu olarak daha bugünden ABD milyarlarca dolar kazanmaktadır. Ama burada iki sorun karşılarına çıkmaktadır. Birisi kullanabilecekleri cinslere ve genlere genellikle gelişmekte olan ülkelerde rastlanıyor olmasıdır. Örneğin ABD pizza sanayii kendine en uygun domatesin genlerini Peru'daki bir yabani domatesten alıyor.  Diğeri ise bulunan ürünlerin mülkiyetinin kendilerinde olmasını istemeleridir.
GATT anlaşması ile, uluslararası araştırma laboratuvarları, dünyanın neresinde olursa olsun istedikleri bitki ve hayvan endemiklerini, yeni ve/veya melez türler yaratmak için, serbestçe ve parasız olarak kullanma hakkı elde etmektedirler.    Bunun doğanın yağmasına dönüşmesi ile birçok tür ve çeşittin ortadan kalkacaktır. Bu ise doğanın doğal dengesinin hızla bozulmasına neden olabilecektir. Yine GATT anlaşmasına göre bu yeni ürünleri bir kere kendi adlarına kayıt ettirince, bizzat bu ürünün kaynağı olan ülkelere karşı, 20-30 yıl  koruyabileceklerdir. Böylece gelişmekte olan ülkeler kendi doğal çevrelerinden gelen genlerden faydalanamayacaklardır.   
Türkiye bitki ve hayvan türlerinin çeşitliliğinin zenginliği bakımından kıtasal bir özellik taşımaktadır.   Dünyada tarım ürünü olarak değerlendirilen bitkilerin birçoğunun kökeni Anadolu’dur. Bunlardan ilk akla gelenleri badem, nohut, mercimek kiraz, armut, laledir.  Bunlar Anadolu’dan götürüp ıslah ettikten sonra dünyaya sattılar. Bugün Avrupa'da 2500 bitki endemiği varken Türkiye’de 3000 bitki endemiği vardır.  Son gelişmelerle, Türkiye'de, ılıman bölgede olması ve zengin genetik hazinesinin çoğunun kuraklığa ve hastalığa dayanıklı olması dolayısıyla doğanın yağması döneminin başlayacağını söyleyebiliriz.   Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de kardelen ihracı böyle bir tehlike ortaya çıkmıştı.  Türkiye'den ithal edilen Bombeye arılarını, Hollanda'da seracılar döllenmede kullanırlarken Türkiye'deki seracılar lembasiti kullanmaktadırlar.
Bu ihracat yasaklarıyla önlenemez. Bunu önlemenin yolu önce kendi araştırma laboratuvarlarımızı kurarak buralarda genetik ürünler elde etmektir. İkinci olarak Türkiye'nin genetik ve endemik haritalarını çıkararak, bunları koruma altına almaktır. Bunun için de bir yandan bunların doğadan toplanmaması için halk aydınlatılmalı diğer yandan da bu endemiklerin herhangi bir bitkisel ürün gibi üretimi yapılmalıdır. 


SONUÇ OLARAK
GATT Uruguay Raundu ile gelişmiş ülkeler, özellikle kendi ülkelerinde tıkanma noktasına gelen pazarlarına karşı yeni pazar ve yatırım alanları bulmaktadırlar ve dünya ticaretinin kurallarını yeniden oluşturmaktadır.
1980'lere gelindiğinde, o güne dek dünyada uygulanmakta olan "ithal ikameciler" denen ulusal pazarlar için üretime, bir de krizle birlikte artan korumacılık eğilimleri eklenince uluslararası şirketlerin pazar ve yatırım imkanları büyük ölçüde kısıtlanmıştı. Bu kısıtlamaları uygulayanların başında ise korumacılıktan en çok şikâyet eden AT, Japonya ve özelliklede ABD gelmekteydi.   Bu gelişmeler sonucunda 1970-80 arasında üretimden daha fazla artan ticaret, 1980-90 arasında, üretimden daha az artmaya başladı. Başka bir deyişle ürettiğini bile satamaz hale geldiler.
Bu arada ABD gerileyen ekonomik ve politik egemenliğini yeniden sağlamlaştırmaya çabalamaya başladı.  Bu koşulları tersine çevirmek için özelleştirme politikaları ile KİT'lerin satılmasını, çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesini, mali ve ticari serbestliği dünyaya dayattı. Bunların içerisinden KİT'lerin satılması, mali serbestlik gibi konularda IMF ve Dünya Bankası etkin oluyorlardı. Ama "ticari serbestlik" adı altında ticaretin yeniden düzenlenmesi GATT ile sağlanabilmiştir.
Dünya ticaretinin kuralarının yeniden belirlenmesi aynı zamanda ülkelerin dünya ticaretine katılma yönü ve biçimini de değiştirerek ekonomik yapılarının da buna göre biçimlenmesine neden olmuştur. Böylece ekonomik ve politik ilişkiler yeniden şekillenerek ülkelerin uluslararası iş bölümündeki yerleri de yeniden belirlemiştir.
Bilgisayar, genetik, mikrobiyoloji ilaç alanlarda aralarında büyük rekabete giren ABD, AB ve Japonya gibi ülkeler bir yandan eğitim sistemlerini yeniden düzenlerlerken diğer yandan da araştırma-geliştirme harcamalarına büyük miktarda paralar ayırmaktadırlar. Bu hem bugün teknolojiyi sürekli geliştirmelerine neden olmakta hem de diğer ülkelerle aralarında teknolojik bir uçurum meydana getirmektedir. 
Bunun sonucu olarak bilgi üretimi dayalı entelektüel ürünler gelişmiş ülkelerde yaratıldıktan sonra teknik üretime ve ürüne dönüştürülerek ucuz emek alanlarına aktarılamaya başlandılar.  Böylece Gelişmiş ülkeler teknolojiyi geliştirmenin avantajlarından faydalanarakken diğer ülkeler de kol emeği ile yetinmek zorunda kalmak ile karşı karşıya kaldılar. Buna Karşılık, teknoloji geliştiremeyen ülkeler de bugüne kadar bu bilgileri kendilerine transfer ederek bu fasit daireyi kırmaya çalışıyorlardı.
Bu fasit dairenin kırılması GATT anlaşması ile entelektüel mülkiyeti koruma hakkı getirerek engellendi.  Ayrıca GATT anlaşması ile   Araştırma- geliştirme ve eğitim harcamalarının serbestçe sübvansiyon edilmesi sağlandı.  Böylece ABD, Japonya ve AB gibi ülkeler, GATT sayesinde ekonomik ve politik üstünlüklerini koruyarak diğer ülkelere, uluslararası işbölümünde en fazla vasıflı işçi kaynağı olma şansı ve hakkı tanıyorlar.
Bu ise üreticilerin artık eskisi gibi tarım yapma olanaklarını yok etmektedir. Büyük tarım işletmeleri ve/veya küçük işletmeleri uluslararası sermayeye doğrudan bağımlı hale getirerek, onun uygun gördüğü koşullarda bir üretimi gündeme getirilmektedir.
GATT Uruguay Raund'unun sayısal sonucu ise dünya ticaretinde yılda %0,8 civarında bir artış olacağıdır.  Ancak dünyanın tümü bundan aynı oranda yaralanamayacak. Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nün hazırladığı rapora göre, 260 milyar dolarlık refah artışından Japonya’ya 80 milyar, ABD’ye 75 milyar, AB'ye 70 milyar, toplam 225 milyar dolar düşecek. GATT'ın hazırladığı rapora göre de bu ülkeler dünyadaki toplam gayri safi milli hasıla içinde AB %35, ABD, %28, Japonya % 10'una sahip. Geriye kalan 30 milyar dolar çeşitli ülkelerce paylaşılacak. Bu anlaşmadan zararlı çıkacak olanların başında ise yılda ortalama 2,6 milyar dolar kaybedecek olan en yoksul Afrika ülkeleri geliyor (13).

Bu gelişmelerden en çok etkilenecek alanların başında gıda sanayi gelmektedir. Bugün gıda alanında kıyasıya bir rekabet ile birlikte AB, ABD ve Japonya'da ki pazarlar çok yavaş genişlemekte ve buralarda tüketicinin güveni büyük ölçüde kaybedilmiştir. Bu pazarlarda gıda devleri Özel markalı ürünlerin satışlarında oldukça zorlanıyorlar.
Örneğin özel markalı ürünlerin Avrupa'daki satış oranı %20 civarlarındadır. Bu gıda üreticilerini bir dönüm noktasına getirmiş durumda ya markaları altında sattıkları ürünlerin kalitesinden vazgeçerek pazardaki farklı konumlarını kaybedecekler ya da Markaya dayanmayan gıda ürünleri üzerinde yoğunlaşacaklar. Bunun için de yatırım ve hizmetlerini üçüncü dünya Ülkeleri'nde yoğunlaşarak buralardaki "yerli" firmaları satın almaktadırlar. Böylece hem markaların ve kuruluş isminin insanlar için önem taşıdığı gelişen pazarlarda markalarıyla satış yapmaktalar hem de markasız ürünlerini gelişmiş pazarlara satabilmektedirler. (14)
Bu gelişmelerden NAFTA ile Meksika ve Özelleştirme politikaları ile Somali daha şimdiden nasibini almıştır. ABD Meksika mısırından elde ettiği genetik ürünlerle daha ucuz ve kaliteli mısır elde edilmektedir. Bu mısırlar ise ucuza Meksika'ya satılarak, Meksika’nın mısır üretimi yok edilmektedir.  Ayrıca mısırdan elde edilen nişasta ile de şeker yapılmaktadır. Bu şekerin fiyatının 2,4 dolardan 60 cent'e düşmesine neden olmaktadır.  Somali'de ise bir yanda mısır dağları yükselmekte diğer yanda ise insanlar açlıktan kırılmaktadır.
Bugün AT ve ABD yeni tarım ve gıda politikalarını hazırlamaktadırlar. Kamuoylarında yeni tarım ve gıda politikalarının ne olması ve nasıl uygulanmasına ilişkin yoğun bir tartışma yaşanıyor. Biz de ise bugün çıt çıkmıyor. Eğer böyle gidersek dışımızda belirlenen politikaların uygulayıcısı durumunda kalırız. Bu ise bizi Meksika ya da Somali durumuna düşürebilir. Bunun için hemen yeni tarım ve gıda politikalarımızı belirlemeye başlamalıyız.

ALINTILAR
1-2000 yıllara doğru dünyada gıda ve tarım, Deniz Yenal, Zafer Yenal, Toplum ve Bilim, Bahar 93
2-Ergin Yıldızoğlu, Dünya Ekonomisine Bakış, Cumhuriyet, 6.12.1993
3-2000 yıllara doğru dünyada gıda ve tarım, Deniz Yenal, Zafer Yenal,  Toplum ve Bilim,  Bahar 93
4-2000 yıllara doğru dünyada gıda ve tarım, Deniz Yenal, Zafer Yenal Toplum ve Bilim Bahar 93
5-Cumhuriyet 17.12.1993
6-Cumhuriyet 17.12.1993
7-Dünya
8-GATT ve Uruguay Raundu, Yener Dinçmen, Hazine Ve Dışticaret Dergisi, Mart 1994/1
9-Dünya 6 Nisan 1994
10-Ergin Yıldızoğlu, Dünya Ekonomisine Bakış, Cumhuriyet, 20.12.1993
11-GATT ve Uruguay Raundu, Yener Dinçmen, Hazine Ve Dışticaret Dergisi, Mart 1994/1<:f200,2Times New Roman,0,0,0>
12-İlaç konusundaki alıntılar Prof. Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi DR. İlker BİRDAL'ın 11 Nisan 1994 tarihli Dünya gazetesinde çıkan makalesinden yapılmıştır
13-Cumhuriyet 23.12.1993
14-Dünya




[1] Bu yazı Ziraat Dünyası dergisinin 324. Sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.