Kent, Katılım ve Çanakkale Kent Eylem Planı



Haklar temelli bir mücadeleye en çok ihtiyaç duyulan bir ortamda, mimarlık gününü kentli hakları konulu bir Mimarlık Şenliği’ne dönüştüren ve bu Şenlik içinde Yerel Yönetimlerin Dününü, Bugünü tartışmaya açan Mimarlar Odası Ankara Şubesine teşekkür ederim. İki konu üzerinde duracağım. Birisi ortak yaşam alanı olarak kent, yerel yönetimler ve yaklaşımlar. Diğeri ise gönüllülük, katılım ve Çanakkale’den bir çalışma.

***
KENTLERDEKİ DEĞİŞİM
Tarık Şengül’e göre kentler açısından dün ile bugün arasındaki en önemli fark sermeye birikim süreçlerinde işlevlerindeki değişmedir. 1980 öncesinde kentlerin işlevleri arasında emek gücünün yeniden üretimi öncelikli, sermayenin yeniden üretimde tali idi.  Sonra ise sermayenin yeniden üretimi öncelikli hale geldi. Bu değişime paralel olarak da kent yönetimlerinin dolayısıyla yerel yönetimlerin rolü değişti.
YEREL YÖNETİMLERE YANSIMASI
Yerel yönetimler 1980 öncesinde esas rolü “ortak ihtiyaçların karşılanması”, “toplumsal tüketimin organizasyonu” iken, sonrasında “metalaşmayı artırma ve yaygınlaştırma”” girişimciliğin organizasyonun” ağırlıklı rolü haline geldi. Yerel yönetimlerin kamu kurumu olmaktan “kent işletmecisi” haline gelmesi, Belediyeler, İhale, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü gibi yasalarla teşvik edildi, hatta zorunlu hale getirildi. Türkiye gibi ortak ihtiyaçların karşılanmasında “az gelişmekte” olanlar yerel yönetimler bir anda önlerinde “ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetleri” gibi bir “heyula” buldular.
Bu işlevlerin hangilerinin, ne kadar ve nasıl yerine getirileceği; kentin bir mekân olarak durumu, kentteki toplumsal ilişkiler ve yerel yöneticilerin bunları algılama, değerlendirme anlayışlarının karşılıklı etkileşimi ile belirlenmektedir. Bu etmenlerin oluşmasında toplumsal –politik yaklaşımlar önemli rol oynamaktadır.
KENTE YAKLAŞIMLAR
Kent ile ilgili iki temel yaklaşım olduğu söylenebilir. Kent birisine göre öncelikle “birikim” ortamı olurken, diğerine göre ise öncelikle “yaşam” ortamıdır. Toplumsal ilişkilerin ve mekânsal durumların oluşumu ile ilgili süreçlerde; kenti birikim ortamı olarak ağırlıklandıranlar öncelikle “kentin değişim değerine” göre, yaşam ortamı olarak önceliklendirenler “kentin kullanım değerine” göre konumlamaktadır. Başka bir ifade ile birisi “önce rant” derken diğeri “önce insan” diyor.  Birisi “getirisini çoğaltmaya” bakarken diğeri “insanın gelişimini ve toplumsallaşmasını artırmaya” bakıyor.
 BELEDİYECİLİK YAKLAŞIMLARI  
Kentte bakış ile ilgili farklı toplumsal –politik yaklaşımlar ortak ihtiyaçların karşılanmasına, toplumsal tüketimin örgütlenmesine, ekonomik gelişmeye bakışta da ona öncülük edilmesinde de farklı konumlanıyor. Birisi kentsel sosyal eşitsizliği artırırken diğeri kentsel sosyal adalete katkı yapmaktadır. Birisinde kentler yarışırken, diğerinde kentsel dayanışma örgütlenmektedir. Bu kapsamda da birkaç tane örnek vermek gerekirse; birisi 1970’lerin Fatsa’sıdır. Fatsa yalnız bir yerel idare anlayışı ve uygulaması değildir. Aynı zamanda tefecilik ile mücadele, karaborsanın önlenmesi gibi uygulamalar ile ekonomik ilişkilere bir müdahaledir. Yalnızca birincisi olsa idi, zamanın Ankara belediyesinden farkı fazla olmazdı. Ki zamanın Ankara Belediyesi de Ankara halkının ihtiyaç ve taleplerine duyarsız kalmamış, onları karşılamak üzere diğer örneklerden farklı uygulamalar geliştirmiştir.
Tam tersi bir örnek günümüzden, İslamcı belediye örneği olarak tez konusu olmuş bir belediyeden. Söz konusu belediyeyi tarihsel gelişimi içinde inceleyen Ali Ekber Doğan,  bu belediyede neo liberal uygulamalar olarak: inşaat ve konut sektörüne yatırımı cazip kılma, üretim ve ticarette toplama ekonomilerine katkı ile sermayenin mekân temelinde yapılandırılarak büyütülmesi; yerel yönetimin kamucu ve üretici boyutlarının aşındırılarak, iş gören, üretim yapan yapıdan işi organize eden, denetleyen bir hizmet şirketine dönüştürülerek, kaynakların hizmet alımı ve ihale yolu ile aktarması; işgücünün sosyal refahını artıran, ortak yaşamdan türeyen gereksinmelerini karşılayan kolektif tüketim hizmetlerinden çekilerek toplumsal tüketimi özelleştirilmesi; gibi uygulamalara toplumsal kesimlerin dayanışması yerine kent yoksullarına yardım faaliyetlerinin ikame edilmesi uygulamaları örnekleri ile anlatmaktadır.
Günümüzde başka bir örnek uzaktan Brezilya’dan; hem sosyalistler tarafından bir model ve anlayış olarak üzerinde durulan hem de Dünya Bankası tarafından da yolsuzlukları önleme ile ilgili olarak tavsiye edilen Porto Alegre örneği. Porto Alegre’de ezilenlerin, en yoksulların en dezavantajlıların belediye bütçesinin belirlemesine katılması sağlanmakta, bu katılım sürecini belediye organize etmekte. Bu katılım sürecinde belediye hizmet ve yatırım öncelikleri yanında kentin ve mahallenin ekonomik gelişmesi ile ilgili öncelik ve faaliyetler de gündem maddesi olmaktadır.
DENEYİMLERİN SONUCU
Ne yazık ki 1970’lerde birisi sosyal demokrat, birisi sosyalist anlayışlar olarak, dönemine göre halkçı, demokrat ve sosyallığın da farklı tonlarında uygulamalara sahip Ankara Belediyesi, Fatsa Belediyesi anlayışlarından günümüzde nasıl yararlanıp, geliştirerek onları aşabileceği ihmal ediliyor. Var olan da göz ardı ediliyor. Belki de hafızalarımız bunları değersizleştirip, “ya buralardan günümüze ne taşınabilir, nasıl uyarlayabiliriz” diye bakmamızı engellemekte. Onun için de yalnızca, Dikili gibi veya başka belediyeler gibi palyatif ve geçici örneklerini vermekle yetiniyoruz. Üstelik başka yerlerdeki uygulamalar ihmal ediliyor. Neoliberal politikaların ne kadar ve nasıl olumsuz olduğu ile ilgili birçok şey söylenmekle, yazılmakla birlikte, az önce birkaçı ile ilgili örnek verdiğim uygulamalar ve bunların geri planı ile ilgili “başka bir dünyaya” pencere açacak yerel yönetim anlayışının geliştirilmesi ve somutlanmansa yönelik çalışmalar çok az.  
GÖNÜLLÜLÜK VE KATILIM
İkinci konumda Belediye ve kentlerdeki toplumsal alan ve yapılanmaları bir demokratik mücadele alanı olarak değerlendirip, bunun üzerinden hareket edeceğim. İktidarlar gönüllülük ve katılımı fırsat ve tehdit ikileminden bakarken ben bunları imkân olarak değerlendirerek, iktidar mücadelesi üzerinden değil, yaşam koşullarını iyileştirmek, toplumsal gelişime katkın yapmak üzere uygulamalara etki etmenin ortamı olarak ele alacağım.
FARKLI ANLAYIŞLAR
(Yukarıda) belirttiğim farklı yaklaşım ve konumlanışlar, gönüllülük ve katılım anlayışlarında da mevcuttur.  Gönüllülükten birisi “hizmete etme, yardımseverlik” olarak anlarken, diğeri “yapabilirliğini geliştirme, kararları birlikte oluşturma, çözüme katılma” olarak anlıyor. Birisi gönüllüleri “ucuz işgücü” olarak görürken diğeri “sorumluluk alan yurttaş” olarak değerlendiriyor. Birisi yurttaş katılımını “onaylama mekanizması” olarak öngörürken diğeri yurttaşların, “kararların oluşturulmasına, uygulanmasına, geliştirilmesine katılma” olarak değerlendiriyor. 
Bu iki farklı yaklaşımın farkında olursak Lafebre ve Sannet’in müzakereci katılımı kamusal özgürlüğün anıtı olarak selamlamalarını da, başka katılım uygulamasının ise zorbalığın, sosyal kontrolün en güçlü mekanizması olmasının da ayrımında olabiliriz.
Katılımcı demokrasiyi bir süreç ve mücadele alanı olarak görüp, ona göre konumlanabiliriz.  Buradan doğru baktığımızda bunun nasıl uygulandığı, kimi hedef aldığı, kimleri ne kadar, nasıl bu sürece kattığı önemlidir. Bundan dolayı farklı kesimlere, özellikle de yoksul ve dezavantajlı kesimlere kentin yatırım ve hizmet önceliklerini üretme olanağı sağlanmasını temel hareket noktası alıp, hizmet sağlayıcılar ile kullanıcılar arasında örgütsel yapı oluşturulması ve bu yapıda karardan, uygulamadan etkilenenlerin müzakereye katılması temel hareket alanı olmalıdır.
Böyle bir süreç diğerleri için “sürece katılma, üretim sürecindeki eşit müzakere ortamında ortak katma değer oluşturma, bu değerin yaşama geçirilmesinde görev alma” ulaşılması hedeflenen değerli bir “ütopya” olmaktadır. Bu kesim için katılımcı demokrasi, duyarlı aktif yurttaşlar olarak gönüllülerin ve örgütlenmelerin politika oluşturma süreçlerinde, gerek söz konusu kararların geliştirilmesine ve uygulamasına katılma gerekse haklar temelinde savunuculuk yapma mücadelesidir.


YEREL GÜNDEM 21’LER
Böyle bir değerlendirmeden hareketle birçok şeyin yapılabileceğini düşünüyorum. Böyle düşündüğüm için de Türkiye Yerel Gündem 21 Programı’nı kazanım -tehdit sarkacında değerlendirmiyorum. Kentlerdeki yerel uygulamalarında özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplumun oluşmasına olumlu ve olumsuz örnekleri de bulunabilecek olan, yeni kazanımlar elde etmenin mümkün olduğu bir imkân olarak görüyorum. Bu süreçte toplumun farklı sosyal kesimlerinin katılımı ile çevre ve yaşam kalitesinin artması, üretim ve tüketim kalıplarının etkilenmesi, yerel demokrasi kültürünün gelişmesi gibi kazanımlar elde edilebilir.
Benim gibi düşünenler için yerel demokratikleşme süreci olarak Yerel Gündem 21’ler, kadınların kentsel yaşama etkin katılımı, gençlerin bugünün ortakları olması, yaşlılara, çocuklara ve engellilere daha fazla ve eşit fırsatlar oluşturma, mahallelinin evinden, kahvesinden çıkması, yoksullarla toplumsal dayanışmanın geliştirilmesi, STK’ların kamusal yararı çoğaltmak üzere etkinleşmesi için kapasitelerini geliştirme, yapabilir kılma ve karar süreçlerine katılmaları olanağıdır.
 Bu olanağın değerlendirilmesi, toplumsal fayda ve maliyetin dağıtım süreçleri ile mekânın farklı sosyo ekonomik kesimler, kadın, genç, yaşlı, çocuk engelli gibi dezavantajlı gruplar, kültür, etnisite gibi farklı kimlik grupları için demokratikleşmesi ve toplumsallaşmasına katkı yapabilir.  Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasında eşitliğin sağlanması, hizmetlerin en dezavantajlı durumda olanlara en fazla yararı getirebilmesi, dezavantajlı konumdan çıkabilmesine yönelik olarak eşit fırsatlar sağlayabilmesi imkânlarını artırarak kentsel sosyal adaletin geliştirebilir. Böyle bir uğraş süreci neoliberal kent anlayışlarının aşılmasına katkı yaparken, aynı zamanda kendimizi yenileyebilmek ve alternatifler koyabilmemize de imkân sağlar.
ÇANAKKALE KENT EYLEM PLANI
Bizler Çanakkale’de bu anlayış ve değerlerle kent, katılım ve gönüllülüğün altını doldurmaya çalıştık. Buna uygun araç ve pratikler arayışında olduk. Bu kapsamda Çanakkale Yerel Gündem 21’deki tek bir çalışmanın Kent Eylem Planı süreci’nin ana hatlarını anlatacağım.
Kent Eylem Planı’nda katılımcılık ilk gündeme geldiği zaman başladı. Kent Eylem planının hazırlanması konusu Çanakkale Yerel Gündem 21 Danışma Kurulunda değerlendirildi. Ardından Kentte yatırım yapan, hizmet üreten kuruluşları bir araya getirerek, sürecin organizasyonunu birlikte yaptık. Kent Eylem Planı tüm Çanakkalelilerin katılımına açık olan Çalışma Gruplarında üretildi. Çalışma Grupları önce kentin mevcut durum raporunu hazırladılar. Çalışma Grupları Raporlarını, çıraklar, mahalleliler, çalışanlar, yaşlılar, üniversite öğrencileri, öğretim elemanları, iş adamları, il genel meclisi üyeleri ve Belediye meclisi üyeleri gibi Çanakkale’nin farklı kesimlerinin görüşlerine açtık. Bu kesimlerin görüşlerini, onlara en yakın yerde toplantılar düzenleyerek aldık. Örneğin Çıraklarla Mesleki Eğitim merkezinde mahallilerle Toplum Merkezlerinde toplantılar organize edildi. Bu toplantılara katılanların gözü ile değerlendirmeleri ile Çanakkale’nin sorunları, öncelikleri tespit edildi. Böylece farklı toplumsal kesimlerin eğilimlerini, önceliklerini ortaya koyan bir metin oluştu. Bu dönemde, kentli haklarının da içinde olduğu kentli belgelerini yayınladık. Benzer bir süreçle kentin vizyon, ilke ve değerleri, misyonu taslağı hazırlanıp, Çanakkale Kent Konseyi’nin değerlendirmesine sunuldu.
Kentin mevcut durumundan hareket ederek, Çanakkale kent konseyi’nin belirlediği gelecek öngörüsüne ulaşmanın yol haritası olarak, Çalışma Alanları ve Konuları Eylem Planı oluşturuldu. Bu süreçte, ilk olarak çalışma grubu temsilcilerinden oluşan Eşgüdüm Komitesi; evrensel değerler, DPT planları ile Çanakkale’deki toplumsal öncelik ve eğilimlerin sentezini yaptı. Bu sentez çalışma grupları ortak toplantılarında değerlendirilerek, 2. taslak hazırlandı. 2. Taslak yukarıda belirttiğim Hedef Gruplarda değerlendirildi ve 3. taslak hazırlandı. 3. Taslak Kent Konseyinde değerlendirilerek, Kent Belgesi halini aldı.
ÇANAKKALE YG 21 ANLAYIŞI
Bu çalışma Çanakkale Yerel Gündem 21’de kentin farklı kesimlerini katarak yapılan çalışmalardan birisidir. Bu çalışmanın eksikleri olabilir, yeterli bulunmayabilir, daha farklı çalışmalar da yapılabilir ama ancak var olanları değerlendirerek, mevcut durumları aşabilir. Yeni üretimler de bulunabilir.
Biz kent eylem planı hazırlanırken Çanakkale’deki her 70 Çanakkaleliden bir tanesinin görüşünü aldık. Ama bu süreçte en az temsil edilenler sendikalar, çalışanlar, çünkü tüm çağrılarımıza rağmen yalnızca bir toplantıya sendika temsilcilerinden 10 kişi geldi. Çalışanlara ya da onları temsil ettiğini iddia edenlere “bu kentte kentsel sosyal adalet için ne istiyorsunuz?” diye soruluyor. Bu durum her iki taraf (toplantıyı organize edenler ve toplantıya çağrılanlar) için de ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
SONUÇ
Bitirmeden önce birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.
1. Ankara Belediyesi ve Fatsa uygulamalarındaki güçlü yan, onları bugüne kadar örnek yapan olgu yalnızca farklı bir yaklaşıma, anlayışa sahip olmaları değildir, aynı zamanda bir toplumsal taban olmasıdır.  Toplumsal tabanla zayıf veya güçlü ilişkileri vardı ve onlarla sürekli etkileşim halinde idiler.
2. Bugün her koşul altında bazı şeyleri yapmak mümkün; yeterli olmayabilir, eksik olabilir hatta yanlış bile olabilir, ama mümkün. Bu mümkünlüğü yaşamadıkça, onu değerlendirmedikçe, olumsuzlamadıkça “başka bir dünya” mümkün gözükmüyor.
3. Bizim kendi zihniyetimizde, anlayışımızda kentsel alanı toplumsal mücadele alanı görmek ve buna doğru değişmemiz gerekiyor. Bu noktalar ile ilgili bir örnek Ankara’da yaşanıyor. Ankara’da barınma hakkı büroları var, bana göre çok önemli. Bir hakkın hak olarak kazanılmış bir durumun gerçekleşebilmesi için haklar temelinde mücadele yürütebilmek, bunu toplumsal bir tabanla buluşturup, onları da dönüştürebilecek şekilde yapabilmek önemlidir.
Yaşamda yoksak söylemlerimiz ne kadar doğru olursa olsun, duvara çarpıp geri geliyor. Bugünün tartışma konusu olan kentli haklarının her biri için ayrı bir mücadele gerektiğini düşünüyorum.  Bu Şenliğin kentli hakları temelinde, hakların gerçekleşmesi için yapılacak bir toplumsal mücadeleler zinciri olacağını umuyorum. Böyle bir durum Türkiye’ye çok şey kazandırır.
Çünkü yüksek sesle söylenildiğinde tüm yöneticilerin, kentli haklarını tanıyacağından eminim. Ama uygulamaya geldiğinde kaç tanesinin buna dikkat edeceğinden de emin gibiyim, binde 5’i bulmaz. Önümüzdeki aylarda 2.500 yerel yönetime seçim yapılacak. Bu yerel yönetimlerin içerisinden 10 tanesi bile haklar temelli bir programa sahip olmayacak. Kentli haklarına dikkat ederek uygulama yapanlar ise daha da az olacak, o da olursa. 
Yaşamda yoksak söylemlerimiz ne kadar doğru olursa olsun, duvara çarpıp geri geliyor. Bugün tartışma konusu olan kentli hakların her biri için ayrı bir mücadele gerektiğini düşünüyorum. Bu Şenliğin kentli hakları temelinde, hakların gerçekleşmesi için yapılacak bir toplumsal mücadeleler zinciri olacağını umuyorum. Böyle bir durum Türkiye’ye çok şey kazandırır.
Kuşkusuz bugün söylediklerimizi bir süre sonra yetersiz, yanlış bulabiliriz. Niye derseniz.  Arada geçen sürede bugünkü anlayışımızı aşmış olabiliriz ya da durumlar değişmiş olabilir. Tıpkı 1970’lerdeki söylemlerin geliştirmesi gerektiği gibi. Örneğin dünya bir krize girdi ve bu krizden nasıl çıkacağı belirsiz. Az önce sohbet ettiğim bir arkadaş- ki burada değil kendisi- bu krizin sonunun uzun dönemde otarşik kent yönetimlerine, kentlere gideceğini öngörüyordu. Mümkün mü? Mümkün değil mi? Bilemem, bunu zaman gösterecek, üstelik böyle bir eğilim olsa bile bunu tersine çevirmekte mümkün. Bu açıdan da 1 yıl sonra veya 10 yıl sonra bugün söylenenlerin etkisi olmayabilir.




[i] Yukardaki metin 8 Ekim 2008 tarihinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından Mimarlık Şenliği 2008 kapsamında “Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Dünü, Bugünü’ başlığı altında gerçekleştirilen paneldeki konuşmamın çözümlerinin düzenlenip, başlıklar eklenmiş halidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.