[1]
İnsanın ilk ekonomik faaliyeti olan tarım
aynı zamanda devletlerin ilk gelir kaynağıdır. Sanayi devrimine kadar da
başlıca vergi kaynaklarından oldu. Devlet için gelir, kamu hizmetlerinin finansmanında
ana kaynak olan vergiler, vergilendirilen ve /veya vergilendirilmeyen ve/veya
daha az vergilendirilen) kesimler, toplanış yöntemi ve oranı, kullanılış yeri
ve yöntemleri ile kaynak dağıtım mekanizmalarının birisidir. İdeal olan
toplumun tüm kesimlerinin gelirleri ile orantılı olarak kamu harcamalarına
katılmasının sağlanmasıdır. Ama ne yazık ki bu gerçekleşmekte vergi toplama
oranı ile verginin toplandığı ve aktarıldığı kesimler değişmektedir.
TBMM'den geçen yasaların yüzde 10'nu vergi
ile ilgili. Yalnız 1980'den sonraki 12 yılda Gelir Vergisi yasasın da 17,
Kurumlar Vergisi Yasasında 14 defa değişiklik yapılıyor. Buna rağmen vergi
sorunu Türkiye'de her zaman kanayan yara: Vergi gelirlerinin istenen düzeye
yükseltilemezken toplumdaki yük dağılımında fevkalade adaletsiz gerçekleşiyor.
Her kapsamlı vergi düzenlemesinde tarımda
vergiler de gündeme geliyor. Son vergi düzenlemesi tarım kesiminin kendisini
değil, ürettiği ürünlerin işlenmesi ve ticaretinden vergi almayı ön plana
çıkarıyor. Bu durum madde gerekçelerinde, üreticilerin satış tutarları
üzerinden vergilendirilmeleri nedeni ile gelirlerini gizlemek için belge talep
et memelerine yol açtığı, bunun da "belgesiz olarak ticari ve sınai hayata
intikal eden tarım ürünleri kayıt dışı ekonominin diğer önemli bir kaynağını
oluşturduğu", vergilendirmede satış tu tarının dikkate alınmaması
sayesinde "çiftçilerin satışları ile ilgili olarak belge almaktan imtina
etmeleri için neden" kalmayacağı şeklinde açıklanıyor. Bu yaklaşım
Cumhuriyet boyunca uygulanan doğrudan vergilendirme yerine de gere dolaylı yollardan el koyma politikasına
da uygundur.
1923: MİAD
Sanayi devrimini gerçekleştireme yen Osmanlı
devletinde bütçe gelirleri ganimet dışında çok büyük ölçüde tarım kaynaklı
oldu. Bu durumun Cumhuriyet'ten sonra tersine döndüğü söylenebilir.
İzmir İktisat Kongresi kararları arasında Aşar'ın kaldırılması da
yer alır. Kararı Stefanos YERASİMOS, tüccarlar ile büyük toprak sahipleri
arasındaki uzlaşması ile artık ürünün fiilen büyük toprak sahiplerine devri
olarak değerlendiriyor (2). Ama Aşar 17 Şubat 1925'e kadar kaldırılmadı. Aşar
kaldırılırken tarım kesimi ile ilgili vergilerde yeni düzenlemeler yapılarak
vergi gelirlerindeki kayıp telafi edilmeye çalışıldı. Bunların en önemlisi
ağnam ve yol vergileridir.
1921'de Kurtuluş savaşı gereklerine göre düzenlenen
yol vergisi (Aşar kaldırılmadan hemen önce) 1925 ve 1929'da iki defa yeniden
düzenlendi. Her yeni düzenleme yol inşaatında çalışma veya yevmiyeyi ödeme
zorunluluğunda olan 18-60 arasındaki erkeklerin yükümlülüklerini artırdı. 1952
yol vergisi kaldırılırken akaryakıt vergisi konuldu.
Osmanlı Devleti’nde hayvan satışın dan alınan
Ağnam vergisi, "Sayım Vergisi" adı verilerek, 1926'ya kadar tüm
küçükbaş hayvanlardan, sonra da tüm büyükbaş hayvanlardan da alındı. Sayım
vergisi kaldırıldığı 1962'ye kadar tarım kesiminden alınan başlıca vergi oldu.
1925'den sonra tarım kesiminin Ağ nam ve yol
vergisi dışında dolaysız olarak vergilendirilmediği söylenebilir. Arazi vergisi
ve yalnız 1926-30 arasın da 4 yıl alınan traktör vergisinin etkisi fazla
olmadı. Aşar kaldırılırken arazi vergisi 8 kat artırılarak yüzde 0,6'dan yüzde 4,8'e
çıkarılması, Aşar vergisinin yanında düşük bir vergi oranı olarak kaldı. 1971
yılına kadar sabit arazi değeri üzerinden müterakki olarak alındı. Arazi değeri
1936'da yeniden belirlendi. Değerin 1942 ve 62'de arttırılması
arazinin gerçek değer artışı yanında çok küçük kaldı. 1971'de arazi vergisi
oranı yüzde 0,3'e düşürülürken yüzde 2-15 arasında değişen müterakki niteliğine
de son verildi. (3).
Aşar'ın kaldırılması vergi gelirlerin den
önemli azalmalara yol açtı. Bu azalmayı telafi için konan tarımsal dolaysız
vergiler devlet açısından zararı telafi etmedi. Arazi ve Sayım vergisinin sabit
miktar üzerinden alınması nedeniyle, 1929-33 arasında var olan vergi yükü, tarım
ürünleri fiyatlarının üçte bire kadar düşmesi sonucu önemli ölçü de arttı. Bu
tüm üreticilerin durumunu kötüleştirilirken, pazara açılmış ve açıl maya
başlayan (özellikle de küçük ve orta) üreticiler daha olumsuz etkiledi.
SAVAŞ YILLARI; BİR İSTİSNA MI?
II. Dünya savaşı yıllarında ise Toprak
Mahsulleri Vergisi (TMV) tarım ke simini yeri ile orantılı olarak
vergilendirmemişse de tarımın devlet harcamalarına katılımındaki düşüşü bir
süreliğine durdurmuştur.
1944- 46 yıllarında aşar benzeri bir vergi
olan TMV ile tahıldan ayni, sınai bitkilerinden nakdi olmak üzere yüzde 10
vergi alınması kararlaştırıldı. Ama söz konusu yıllarda TMV'nin çiftlik katma
değerinin yüzde 1,6- 2,4'ü arasın da toplanmış olması, başta büyük toprak
sahipleri olmak üzere köylünün önemli bir bölümünün ürün kaçırmanın yolunu
bulduğunu gösteriyor. Bu durumda Verginin çoğu zaman tahsildar hatta jandarma
zoru ile toplanması büyük tepki çekti.
1946'da TMV ve ürünün zorunlu olarak devlete
satışını kaldırıldı. 1949 yılındaki genel vergi düzenlemesinin taslağında
tarımın vergilendirilmesine ilişkin maddeler bulunmasına rağmen, bu maddeler
baskılar yüzünden yasallaştırılamadı. 1950 yılına gelindiğinde hemen hemen
tarım sektörü üzerinde hiç vergi kalmamıştı.
1960
SONRASI
1960 yılında kabul edilen 193 sayılı gelir
vergisi kanunu ile tarım kesimi ye niden düşük oranda da olsa vergi kap samına
alındı. Bu kanun ile "vergiden muaf küçük çiftçi", "götürü
usulden vergilendirilen çiftçi", "gerçek usulden vergilendirilen
çiftçi" kategorileri getirildi.
Yasa 12. ve 13. maddelerdeki işlet me
büyüklüğü ve yıllık satış tutarını aş mayan çiftçileri gelir vergisinden muaf
tuttu. Bu ölçütleri yıllık satış tutarı 53. maddede yazılı haddi aşmayanları götürü
gider usulüne, aşanları gerçek kazanç usulüne göre vergilendirdi. Götürü gider
vergi oranında bildirilen gelirin en az yüzde 70'i maliyet kabul ediliyordu.
Zirai kazançların vergilendirilmesi 1962'de
yeni hükümler belirleninceye kadar ertelendi. Yeni hükümler tam bir yıl sonra
yürürlüğe girdi. Aradaki zamanda küçük çiftçi muafiyeti ve götürü usul
sınırları yükseltildi. Bunun sonucu gerçek kazanç usulüne göre
vergilendirilecek üretici sayısı 200 binden onda birine 20 bin civarına düştü.
(5 içinde İzzettin Önder)
30.12.1980 tarihinde götürü vergi oranı
tersine çevrilerek en fazla yüzde 70'i maliyet kabul edilmeye başlandı. Ayrıca
nihai ödeme niteliğindeki stopaj ve asgari vergi yükümlülüğü ile küçük çiftçi
muafiyeti delindi. 1986'daki düzenlemede vergi kapsamına girecek işletme büyüklükleri
önemli ölçüde arttırıldı (Tablo 1). Ama uygulamada işlet me büyüklüğü ölçütü,
her yıl Bakanlar Kurulu tarafından satış tutarına göre belirlenen muaflık ve
götürü vergi sınırları aynı oranda artırılmayarak fiilen işlevsiz hale getirildi.
Örneğin buğday üreticisi 610 dekara, ayçiçeği üreticisi 500 M2da, pamuk
üreticisi 200 da, çeltik üreticisi 150 da, büyükbaş hayvan yetiştiricisi 80
adete kadar vergiden muafken, 1997 yılında satış tutarı üzerinden ödediği vergi
ile bu miktarlar, sırası ile, 240, 181, 117, 59 dekar ve 18 adet oldu (1).
İşletme
Büyüklüğü Ölçütleri
|
||||
ADI
|
CİNSİ
|
MİKTAR
|
ARTIŞ ORANI
ORANI
|
|
1998
|
1998
|
1986
|
||
Hububat (Kuru
Alan)
|
Dekar
|
1200
|
96,72
|
|
Hububat (Sulu
Alan)
|
600
|
-1,6
|
96,8
|
|
Bakliyat,
afyon, Susam, Keten Kendir
|
300
|
42,9
|
50,0
|
|
Ayçiçeği
|
600
|
20,0
|
284,6
|
|
Pamuk
|
300
|
50,0
|
400,0
|
|
Çeltik
|
200
|
73,9
|
187,5
|
|
Pancar
|
200
|
33,4
|
200,0
|
|
Patates, Soğan.
Sarımsak
|
200
|
60,0
|
212,5
|
|
Çay
|
40
|
100,0
|
0,0
|
|
Tütün
|
200
|
0,0
|
300,0
|
|
Sebze
|
200
|
33,4
|
275
|
|
Sera, Çiçekçilik
|
8
|
60,0
|
233,4
|
|
Kavun, Karpuz
|
300
|
122,3
|
170,0
|
|
Fındık
|
250
|
13,6
|
266,7
|
|
Bağ, İncir
|
250
|
47,1
|
112,5
|
|
Muz
|
20
|
566,7
|
0,0
|
|
Antep Fıstığı
|
Ağaç
|
1500
|
100,0
|
0,0
|
Zeytin
|
2500
|
108,4
|
0,0
|
|
Narenciye
|
1250
|
163,2
|
0,0
|
|
Elma
|
1000
|
42,9
|
0,0
|
|
Kayısı
|
1000
|
42,9
|
0,0
|
|
Armut, Vişne,
Kiraz, Şeftali
|
1000
|
33,4
|
0,0
|
|
Diğer meyve ve
ürün
|
Dekar
|
100
|
100,0
|
0,0
|
Büyükbaş
Hayvan
|
Adet
|
150
|
87,50
|
60,0
|
Küçükbaş
Hayvan
|
500
|
117,39
|
100,0
|
|
Arıcılık
Kovanı
|
500
|
|||
Ağ Kafeslerde
|
M2
|
500
|
||
İç Sularda
balık av.
|
T. Boyu M2
|
|||
Denizlerde
Balık av.
|
20
|
|||
İpek Böcekçiliği
|
Kutu Sayısı
|
500
|
||
*Meyve ağaçlarında meyve veren ağaç sayısı
|
1998 DEĞİŞİKLİĞİ
27 Temmuz 1998 tarihinde kabul edilen 4369
sayılı vergi kanunun 34 ve 35
maddeleri tarımsal gelirlerden alınacak vergile ri düzenliyor. Yasanın tarımın
vergilendirilmesi ile ilgili yaklaşımında, tarımı vergilendirmeme ama bu sayede
kayıt dışılığı azaltıp, vergi alanını genişlet me anlayışı hâkim.
Yasa küçük çiftçi muafiyeti ve götürü
usulden vergilendirilme ile birlikte satış tutarı üzerinden vergilendirmeyi
kaldırdı. Bunun yerine 54. maddede yazılı işletme büyüklüğü ölçütü tek ölçüt
olarak kabul edildi. Yeni arazi büyüklüğü ve hayvan sayısı ölçütlerini aşmayan
üreticilerden yalnız stopaj alı nacak. Bu ölçütleri aşan çiftçilerin kazançları
ise gerçek usulden vergilendirilecek. Kazançları vergilendirilmeyen çiftçiler
bu kazançları için beyanname vermeyecekler. Diğer değişikliklerden biri da ha
önce 1 traktörden fazlasına sahip olan üretici küçük çiftçi muafiyetini
kaybederken, şimdi 10 yaşını aşmamış iki traktöre sahip üretici vergiden muaf olacak olması, diğeri de daha önce ticari
ya da mesleki kazançları dolayısıyla gerçek usulden ver giye tabi olanlar küçük
çiftçi muafiyetinden yararlanamazken şimdi işletme ölçütlerini aşmadığı sürece
gerçek usulden vergilendirilmeyecek olmasıdır.
Satış ölçütünün kaldırılması işletme büyüklüğü
miktarlarının önemli ölçüde arttırılması ile desteklenerek (Tablo 1) tarım
kesimi büyük ölçüde ger çek usulde vergiden muaf hale getirildi. Muaflık sınırı
daha önceki götürü vergi sınırının oldukça üzerinde belirlendi. Örneğin götürü
vergi sınırı, buğdayda 480 Da, Ayçiçeğinde 363 Da, pamukta 235 Da, çeltikte
118, tütünde 71 da, büyük baş hayvanda 36 adet iken, yeni düzenleme sonunda sırası ile 600-1200 da, 600 da, 300 da, 200 da, ve 150
adet işletme büyüklükleri vergi dışı bırakıldı (Tablo 2).
Üreticilerin belge düzenleme, alma ve saklamalarını
teşvik etmek için çeşitli kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen avans,
kredi, sübvansiyon, prim, ayni ve nakdi destekleme unsurlarından
yararlanmaları; Vergi Usul Kanunu'na göre belgeleme yükümlülüklerine uymaları
ve ziraat odasından, bulunmayan yerlerde tarım il ve ilçe müdürlüklerinden
çiftçi belgesi almaları şartına bağlanıyor.
Son vergi düzenlemesi ziraat odalarına vergide
esas alınacak kıymetli evrakı verme işlevi yükleniyor. Bu nedenle vergi kanunu
ile odalara verilmiş bu görevin odaların nasıl yürüteceği odaların yeni işlev
kazanması açısından önemli. Gerçek usul den vergilendirilmeyen üreticiler de
beyanname verme zorunda olsalardı kayıt dışı ekonomi daha az olurdu.
DEĞERLENDİRME
Tarım kesiminin vergilendirilmesi konusu
tartışılırken, dikkate alınması gerekenlerden noktalar dan başında kesimde kişi
başına ortalama gelirlerinin kentlerdeki ortalamanın üçte biri kadar olduğu ve
kendi içinde de adaletsiz dağıldığı noktaları geliyor. Tarım kesiminin
vergilendirilmesi yaklaşımında, (diğer kesimler için olduğu gibi) günün
koşullarına göre insanca yaşama düzeyini sağlayacak asgari gelirin altındaki
gelirlerin vergilendirilmemesi, üzerindeki gelirlerin ise müterakki vergi
uygulanması gerekiyor. Ama tarım kesimin düşük düzeyde vergilendirilmesinde bu
bakış açısından öte, kesimin siyasal -toplumsal gücü, birikim tarzının
karakteri önemli rol oynamıştır.
1925 yılında aşarın kaldırılması ile tarım
kesimi II. Dünya savaşı yılları haricinde 1963'e kadar ge lir vergisi ödememiş,
yalnız bir nevi servet vergisi ödemiştir. 1963'den sonra az da olsa gelir
vergisi ile kamu harcamalarına katılmış, katılma oranı 1980'de getirilen stopaj
ile yükseltilmiştir.
Aşar'ın İzmir İktisat Kongresi'nden iki yıl sonra
kaldırılması, bu zaman zarfında vergi gelirlerinin yüzde 29'unu oluşturan bir gelir
kaynağından vazgeçilememesi olarak, kaldırılması özellik le büyük toprak
sahipleri arasında gelişen muhalefetin nötralizasyonu ve Muhalefetin tabanını
kazanma girişimi değerlendirilebilir. Bu tarihten sonra 1963 yılına kadar
1952'de bir baş vergisi niteliğindeki yol vergisinin kaldırılması hariç)
yapılan tüm vergi uygulamaları orta ve büyük toprak sahipleri yararına, topraksız
ve küçük topraklı köylü aleyhine olmuştu
Büyük toprak sahipleri aşarın kaldırılmasından
sonra ilk (ve tek) defa kamu harcamalarının finansmanına az da olsa katılmaları
anlamına gelen TMV bile esas olarak yoksul köylülerin sırtına bindirilmiştir.
Toprak Mahsulleri Vergisi küçük ve büyük toprak sahipleri arasında fark
gözetmediği için verginin en ağır yükünü piyasaya pek açılmamış ve savaş
şartlarında üretimi düşmüş, esas olarak kendi tüketimi için üreten küçük köylü
çekti. Ama bu yıllar da iaşe sorununun çözümü için üreticinin ürününün belli
miktarını zorunlu olarak devlete satma zorunda bırakılmasının olumsuz etkisi
daha fazla oldu.
1950 seçimlerinin öngününde köylünün
tepkisini çekip, seçimleri kaybet meme düşüncesi tarımın vergi dışı bırakılmasına
yol açtı. Üreticiler 1950'den itibaren seçimden seçime
de olsa oy potansiyelleri ile ağrılıklarını duyurdular. 1960 düzenlemesinde
bunun rolü büyüktür.
1960'daki vergi düzenlemesini Gülten KAZGAN
"siyasi değişiklikler, salt orta ve büyük üretici yararına işleyen ve
topraksız köylü ile küçük üreticiler aleyhine olan vergi politikasını bir dere
ce düzeltebilmiştir" şeklinde değerlen diriyor. 1965-80 arasında
üreticilerin gelişen toplumsal muhalefete katılma potansiyelleri
diğer olanakların yanı sıra vergi avantajları da sağlanarak nötralize edilerek
toplumsal muhalefetten uzak tutulmaya çalışıldı.
1980'den sonra bu durumun orta dan kalkması ve
oy potansiyelleri dikkate alınmadan emekçi / üretici gelirlerinin düşürülmesi
politikalarına paralel olarak tarım kesiminin devlet harcamalarına katılımı da
artırılmıştır. Ama bu artış 1986'da hala önemli bir oy potansiyelleri ve kırsal
kesimdeki hafif hareketlenme dikkate alınarak da azaltılmıştır.
1997'de 1996 yılındaki Taban Fiyatlarına Göre Muaf ve Götürü Usulden
Vergilendirilen üreticilerin Ortalama Verime Göre Sahip Oldukları Arazi
Büyüklüğü ve 1988 Düzenlenmesi Ölçütleri
|
|||
1988
|
1997
|
||
Muaf
|
Muaf
|
Götürü
|
|
Hububat
|
600-1200
|
240,00
|
480,00
|
Ayçiçeği
|
600
|
181,51
|
363,03
|
Pamuk
|
300
|
117,55
|
235,10
|
Çeltik
|
200
|
58,77
|
117,53
|
Pancar
|
200
|
57,05
|
114,10
|
Çay
|
40
|
44,19
|
88,39
|
Tütün
|
200
|
35,48
|
70,97
|
Fındık
|
250
|
74,35
|
148,71
|
B.Baş Hayvan
|
150
|
18,16
|
36,32
|
K.Baş Hayvan
|
500
|
252,98
|
505,96
|
Hayvanlarda yalnız süt satış fiyatı dikkate
alınmıştır.
|
Tarım kesiminin büyük ölçüde ger çek usulden
vergilendirmenin dışına çıkarılmasından tablo 2'de de görülebileceği gibi esas
olarak orta ve büyük ölçekte araziye sahip çiftçiler yararlanıyor. Tek ölçütün
belli bir ürünün ekildiği büyüklük olması, elverişli arazide ürün çeşitlemesine
giden 2000 dekar araziye sahip üreticiyi vergi kapsamı dışında bırakırken, 50
dekar araziye sahip üreticiyi gerçek usulden vergi vermek zorunda bırakabilir.
Ama bu tarım kesimin vergi dışı bırakıldığı anlamına gelmiyor.
Stopajın varlığı net gelir üzerinden kar
oranına göre yüzde 5-20 arası vergi anlamına geliyor. Son yıllarda kar oranının
genellikle yüzde 10-20 arasında
olması, yüzde 2'lik stopajın gelir den yüzde 10-20 arasında vergi anlamına
geliyor. Bu nedenle üretici stopaj fiyatlara yansıtılmadığı ölçüde belge
düzeninden yine kaçınabilir. Stopajın fi yatlara yansıtılmasının genel fiyat düzeyini
yükselteceği aşikardır.
Zengin ve büyük toprak sahiplerinin stopajı
fiyatlara yansıtma olanakları küçük üreticilere göre çok fazladır. Ayrıca
yansıtmasalar bile ödeyecekleri vergi onları, küçük üreticilerle
kıyaslanmayacak kadar küçük ölçüde etkileyecektir. Bu niteliği ile de stopaj en
çok pazarla bütünleşmesini tamamlamış küçük üreticileri ve kentlerdeki
emekçilerin yaşam düzeyini olumsuz etkileyebilecek tir. Bu vergi düzenlemesi,
gerekçelerinin dışında, tarım işletmelerinin büyütülmesi eğilimine da uygun bir
politikadır.
Göz önünde tutulması gereken bir diğer nokta
da kesim içindeki vergi yükünün adaletli dağılması noktasıdır. Tarım kesimin
vergi yükü az olmakla birlikte kendi içinde adaletsiz olarak dağılmıştır. Sayım
(hayvan) vergisi, ailelerin bitkisel üretimin yanı sıra en azın dan kendi
ihtiyaçlarını karşılamak ve nakit sorununu çözmek için hayvan beslemelerinin
yaygınlığı nedeni ile küçük ve orta üreticinin vergilendirilmesi ne yol açarken
hayvancılığın gelişmemesinin nedenleri arasında sayılabilir. Veya tam da
tarımsal işlerin yoğunlaş tığı dönemde bu kesimlerin yol yapımı na
çağrılmasının üretimi üzerindeki etkisi gibi.
Tarım kesiminden özellikle de orta ve büyük üreticiden doğrudan vergi al(a)mayan
iktidarlar 1926'daki "Umumi İstihlak Vergisi’nden itibaren, dolaylı
vergileme yoluna gitmişlerdir. Temel tüketim maddeleri vergilendirilmesine
ağırlık verilmesi, pazara açıldıkça yoksul köylü kesimlerinin yükünü artırmıştır.
Aşarın kaldırılmasının Türkiye'nin gelişmesi
üzerine etkisinin olumsuz olduğu, sanayileşmenin tarım kesimince finansmanında
önemli bir kaynağın kaybedildiği genel görüştür. Tarım ke siminde orta ve büyük
çiftçilere bırakılan artık (bu miktar 1969'da 930 milyon lira) büyük ölçüde
tarımın gelişmesi için kullanılmamış ya tarım dışına aktarılmış ya da tüketime
gitmiştir. Ama düşük düzeydeki vergiler birikim tarzının karakterinden dolayı
tarım kesiminin pazara açılmasını
ve 1960-80 arasındaki atılımını kolaylaştırmıştır. Bu da tarım kesimden döviz
kuru, dolaylı vergiler, enflasyon, iç ticaret hadlerinin tarım kesimi aleyhine
seyretmesi gibi açıkça görünmeyen diğer yollar tarım kesiminden kaynak
aktarmanın başlıca mekanizmalarını kolaylaştırdı. Örneğin 1969'da döviz kurunun
düşük tutulması ile tarımsal ihraç ürünlerinden sağlanan vergi, aynı tarım
kesiminden arazi ve gelir vergisi olarak toplanan meblağ dan 5,3 kat fazladır.
Diğer önemli bir noktada vergilerin
harcandığı yerdir. "Çok adil bir vergi yükü dağılımı çok gayri adil bir kamu
harcamaları, kamu hizmetleri dağlımı eşlik edebilir. Dolayısıyla bu vergi yükünün
gelir dağılımı üzerine olumsuz etkileri bulunabilir." (10) Örneğin 1980'den sonra eğitim, sağlık
gibi sos yal harcamalar için kullanılması azaltılırken, borç faizi ödemeleri ve
sermayenin yeniden yapılanması için harcama sının giderek artması gibi. Bu
nedenle toplum için toplam değerin bir kısmına el koyma anlamına gelen
vergilerin ne reye nasıl harcandığı da büyük önem taşıyor. Harcamaların nereye,
nasıl yapılması belli kesimlere kaynak aktarma anlamına geliyor.
KAYNAKLAR
1.ÇALGÜNER, Cemil, 1979. Ziraat Politikası, Ziraat
Bankası yayını 1923
2. YARESİMOS, Stefanos, 1989. Azgelişmişlik
sürecinde Türkiye Belge Yayınları
3.KAZGAN, Gülten, 1976. Tarım ve Gelişme Der yayınları
4.TEZEL, Yahya S., 1994. Cumhuriyet Dönemi
İktisat Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 5.PAMUK Şevket, TOPRAK Zafer, (Der)
1988. Türkiye'de Tarımsal Yapılar (1923-2000) Yurt yayınları
6.11 Tez Sayı 7
8.Vergi Yasaları
9.SEVİMAY, Hayri R. 1995. Cumhuriyete Girerken
Ekonomi, Kazancı Kitap Tic. A.Ş.
10.Vergi Reformu, İktisat Dergisi Özel Sayısı
11.Ekonomide Durum 5 Bahar 98 Türk-lş Araştırma Merkezi
12. OYAN, Oğuz, 1998. Türkiye Ekonomisi
Nereden Nereye Türk -İş Yayınları
[1]
Bu yazı Ziraat Dünyası Dergisi’nin Eylül -Ekim 98 440. Sayısında (Syf. 25-30) F.
Ergun adı ile yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.