ULUSLARARASI TEKELLERE
BİREY OLARAK BAĞIMLILAŞTIRMA
Üç
politikanın da ortak noktası emperyalist ilişkileri değiştirerek, emperyalizmin
hegemonyasını kurmaya/ sürdürmeye yönelik olmasıdır.
SÖMÜRGE
TARIMI
Uluslararası
I. Tarım ve Gıda Politikaları, emperyalist devletlerin ucuz et ve tahıl
sağlamak için sömürge ve yarı sömürge ülkelerin tarımlarını kendi ihtiyaçlarına
göre biçimlendirmeleri temelinde oluşturuldu.
Emperyalistler, bu ülkelerde kurdukları büyük çiftliklerde üretilen
ve/veya tüccarlar aracılığıyla topladıkları yerli halkın ürettiği bazı malları
ithal ettiler. Bunun örneklerinden biri Osmanlı İmparatorluğudur.
KENDİNE
YETERLİLİK
Uluslararası
II. Tarım ve Gıda Politikalarının belirleyici özelliklerinden birisi
emperyalist devletlerin tarımı geliştirip sanayiye entegre ederken, o güne
kadar ithal ettikleri tahıl, et gibi temel besin maddelerini esas olarak kendi
ülkelerinde üretmeye başlamalarıdır. Bu amaçla sulama, mekanizasyon ile
birlikte hibrit tohum ve kimyasal girdi gibi verimliliği artırıcı uygulamaları
geliştirip, yaygın ve yoğun olarak kullandılar.
Tarımın
sanayie entegrasyonu, 1960'lara kadar emperyalist devletlerde ulusal ekonomi
içinde bir entegrasyon olarak kaldı.
1960'lardan itibaren emperyalist devletlerarası bir entegrasyona
dönüştü. 1980'lere gelindiğinde ise petro-kimya, gıda üretimi ve farmakoloji
dallarında çalışan şirketler ve tohum firmaları arasında ülke sınırlarını aşan
sektörel bir bütünleşme gerçekleşmişti.
BAĞIMSIZLIKTAN
EKLEMLENMEYE
Uluslararası
II. Tarım ve Gıda Politikalarının belirleyici özelliklerinden diğeri ise
emperyalizmin gıda yardımları, ucuz gıda ve makine-ekipman, tohum, gübre ilaç
gibi temel girdi ihracatı ile, yarı-sömürge ülkeleri ulusal pazarlar olarak
kendisine eklemlemesidir.
Gıda
yardımları ve ucuz gıdanın çekiciliğine kapılan bir kısım ülke tarımını
emperyalistlerin ihtiyaçlarına göre biçimlendirerek beslenmede bağımlı hale
geldiler. Bu ülkelerde, tarım ve sanayi
ulusal ekonomi içerisinde birbirini tamamlar nitelik kazananamadı, her biri
ulusal pazar olarak emperyalizme eklemlendi.
Türkiye gibi
bir kısım ülke ise tarımsal üretimlerini ekonominin içsel gelişimine göre
biçimlendirdi. Bu ülkelerde tarım ve sınai, ulusal ekonomi içerisinde birbirini
tamamlar nitelik kazandı. Ama tarım
bağımsız teknoloji üretimi temelinde değil ithal teknoloji temelinde
geliştirildiği için çok uluslu şirketlere bağımlı pazarlar oldular.
DEVLET
MÜDAHALESİ ve PAZAR ARAYIŞLARI
Tarım ve
gıda sanayindeki bu politikalar devletin tarıma doğrudan müdahalesi ile
gerçekleştirildi. Bu müdahale iki biçim de oldu. Birisi üretim, ithalat ve
ihracatı sübvanse etme ve destekleme, teşvik, ucuz kredi şeklindedir. Diğeri ise tarımsal üretim ve pazarlamayı
denetleyecek çeşitli kurumların kurulmasıdır.
1980'lere
gelindiğinde Emperyalist devletlerde teşvik ve sübvansiyonlar devlet bütçesinde
büyük bir meblağ tuttuğu gibi işlenmiş ürünlerde de büyük miktarda stoklar
oluştu. Bu stokların oluşmasında ki etmenlerin başında kendi iç pazarlarının
doyum noktasına ulaşması ve markalara güvensizlik gelmekteydi. Hâlbuki bu
dönemde Gelişmekte Olan Ülkeler diye adlandırılan devletlerde de kentleşmenin
artması ile birlikte yeni bir kent tüketicileri tabakası ortaya çıkmıştı. Bu
pazarları ele geçirebilmek için 1980'li yıllarda AB ile ABD arasında kıyasıya
bir rekabet yaşandı. Bu rekabet dünya ölçeğinde tarımsal ürün fiyatlarını
düşürdüğü halde bütçe üzerindeki yükü kaldırmadığı gibi pazarlara kalıcı olarak
da girmelerini sağlamadı.
TARIMIN
BAĞIMLILAŞTIRILMASI; YENİDEN SÖMÜRGELEŞTİRME
Uluslararası
III. Tarım ve Gıda Politikaları GATT Urugay Turu ile belirginleşti. Tur'da
imzalanan Anlaşma ile kendi aralarındaki rekabetin çerçevesi yeniden
belirlenirken, bilimsel-teknolojik üstünlüklerini, Fikri Mülkiyet Hakları,
Patent Hakları, Ticaretin Serbestleştirilmesi gibi başlıklardaki maddelerle
yeni bir hegemonyaya dönüştürüldü.
Bu
hegemonyanın özü, uluslararası gıda şirketlerin kurdukları araştırma ve
geliştirme laboratuvarlarında üretecekleri bio-teknoloji ürünlerini, Gelişmekte
Olan Ülkelerin finansman ve ucuz işgücü kaynaklarını kullanarak, önce o ülkede
daha sonra da dünya ölçeğinde pazarlamalarıdır.
ABD'nin Cargill ve Japonya'nın Nippon Meat
Packers'ın Taylan'da kurdukları Sun Valley Thailand adlı İşletme bunun tipik
bir örneğidir. Cargill üretim teknolojisi ve sosyal ilişkileri üstlenmekte,
Nippon Meat Packers Japonya ve Asya ülkelerine pazarlama ve dağıtımı
üstlenmekte, Tayland ise ucuz yem ve işgücünün yanı sıra sorunsuz bir çalışma
ilişkileri sağlamaktadır.
Uluslararası
III. Tarım ve Gıda Politikalarının iki özelliği vardır. Birincisi üretim
deseninin dünya çapında zengin tüketicilerin ihtiyaçlarına göre yeniden
biçimlendirilmesidir. Yeni ürünler olarak yemeklik tahılların yerine, yemlik
tahıllar ile yağlı tohumlar, turfanda sebze, meyve ve balık vb.leri geçirilmektedir.
İkincisi
ise, temel gıda maddelerinde kendine yeterliliklerini koruyan Emperyalist
devletler, işlenmiş ürünler yerine çeşitli ekipman ve makineler ile birlikte
yüksek bağımlılık yaratıcı ilaç, gübre ve tohum, ihracına ağırlık verdiler.
Bunların özelliği ise bir paket halinde hazırlanarak, tohumunu kullandığın
firmanın istediği gübre ve ilacını da kullanmak zorunda olman ve tohumları sık
sık yenilemen gerektiğidir. Buna paralel olarak da Türkiye gibi ülkelere
çeşitli girdi ve gıda sanayi ya kurulmakta ya da ortak olunmaktadır.
TÜRKİYE;
TAŞARONLAŞTIRILAN ÇİFTÇİ

Son yıllarda
Büyükbaş hayvancılıkta damızlık inek ithali ile başlatılan süreç suni tohum, sılaj
ve süt sağma makinesi gibi ekipman ithalleri ile tamamlanmaktadır. Bu sürecin
başat özelliği ise, bugüne kadar yan faaliyet olarak yapılan hayvancılığın
(Türkiye'deki çiftçi ailelerinin yalnızca % 3,6’sı hayvancılığı esas gelir
kaynağı olacak şekilde yapmaktadır.) esas gelir kaynağı haline getirilirken,
ekipmanların kullanılmasının yaygınlaştırılarak sermaye isteyen bir iş haline
getirilmesidir. Gerekli olan sermaye ise
modern kombinalar diye adlandırılan gıda şirketleri aracılığıyla
dağıtılmaktadır. Bu şirketler sözleşmeli çiftçiliği kabul eden yetiştiricilerin
kredi alınmasını sağlamaktadırlar. Sözleşmeli besicilikte ise genel eğilim,
geçimini sadece besicilik yoluyla sağlamayı ve gerekli kaba yemi kendisi
üretmeyi, canlı hayvan, fenni yem ile veterinerlik ve eğitim hizmetlerinin
Şirket tarafından karşılanmasını kabul etmedir.
Besici yetiştiriciliğe kattığı iş güçleri ve kaba yemi karşılığı belli
bir ücret almaktadır. Bu ücretin miktarı şirketçe belirlendiği gibi,
ürettikleri taahhüt ettiği nitelik ve miktarda olmazsa parasal yaptırıma da
uğramaktadır.
Gerekli olan fenni (kesif) yemlerin temel maddeleri olan, mısır, sorgum, soya fasulyesi küspesi, balık unu ithalatı ile vitamin ve mineraller ise ithalat ile karşılanmaktadır. Burada ilginç bir noktada Türkiye'de üretilen mısır ve soya fasulyesine ithalat fiyatının bile oldukça altında bir fiyat verilmesi sonucu üretimlerinin son yıllarda % 50'lere varan oranda azalması, ithalatlarının artmasıdır.
Gerekli olan fenni (kesif) yemlerin temel maddeleri olan, mısır, sorgum, soya fasulyesi küspesi, balık unu ithalatı ile vitamin ve mineraller ise ithalat ile karşılanmaktadır. Burada ilginç bir noktada Türkiye'de üretilen mısır ve soya fasulyesine ithalat fiyatının bile oldukça altında bir fiyat verilmesi sonucu üretimlerinin son yıllarda % 50'lere varan oranda azalması, ithalatlarının artmasıdır.
ÖZELLEŞTİRME
POLİTİKALARI; BİREY OLARAK BAĞIMLILAŞTIRMA
Bu
Politikanın uygulanabilmesi için devletin müdahale tarzı değiştirilmektedir. Bu
amaçla gübre fabrikaları, TZDK, Tekel, Çay-Kur, EBK, SEK, Şeker Fabrikaları,
Birlikler gibi kurumların etkisi önce sınırlanmakta sonra da satılmakta ya da
kapatılmaktadır. Bakanlığın yaptığı araştırma geliştirme faaliyetleri büyük
ölçüde durdurulurken, veteriner
hizmetleri, tohumculuk vb.leri özelleştirilmektedir. Devlet olanakları ise Anlaşmalı Çiftçilik
yapmaya, damızlık hayvan ve hibrit tohum ithaline ayrılmakta, patent yasası
çıkarılmakta, dünyadaki milyonlarca üretici ayakta kalabilmek için kıyasıya bir
rekabete sokulduğu borsalar açılmaktadır.
Uluslararası
III. Tarım ve Gıda politikası bağımsızlık hareketlerinin dünya çapında
zayıflatıldığı günümüzde "Globalleşme", "Entegrasyon",
"Serbest Piyasa Ekonomisi", "Mukayeseli Üstünlük"
söylemeleri altında ulusal pazarları ve bağımsız gelişmeleri ortadan kaldırıp, uluslararası
ortak pazar haline getirerek yeniden sömürgeleştirmeyi hedeflemektedir. Bu
yeniden sömürgeleştirmenin özelliği ise dünya çapında ülkeler arası ve
uluslararası tekeller içi bir sektörel entegrasyonu gerçekleştirirken, tüm
halkları, bireyler olarak üretici ve tüketici olarak uluslararası gıda tekellerine
doğrudan bağımlı hale getirmektir.
KAYNAKLAR
1-Uluslararası
Sermayenin Yeniden Yapılanması, Özelleştirme ve Tarım, Türkiye Tarımcılar Vakfı
Yayını, Ekim 1993 2-
2 - Tarım
Politikaları, Beslenme ve Açlık, İsmail Tümay, Ziraat Dünyası, sayı 425
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.