Yeni Tarım ve Gıda Politikaları;


ULUSLARARASI TEKELLERE BİREY OLARAK BAĞIMLILAŞTIRMA

[1]

Yüzyıl öncesine göre dünyada tarımsal üretim ve gıda üretimi büyük miktarda arttı, beslenme alışkanlıklarımızda değişmeler meydana geldi. Tarımsal alanda meydana gelen bu gelişme ve değişme dünya çapında uygulanan uluslararası tarım politikaların sonucudur. Bugüne kadar uluslararası iş bölümüne paralel olarak iki farklı uluslararası tarım politikası uygulandı. Bugün uluslararası tarım politikalarında değişikliğe gidilerek yeni bir iş bölümü dayatılmaktadır.
Üç politikanın da ortak noktası emperyalist ilişkileri değiştirerek, emperyalizmin hegemonyasını kurmaya/ sürdürmeye yönelik olmasıdır.

SÖMÜRGE TARIMI

Uluslararası I. Tarım ve Gıda Politikaları, emperyalist devletlerin ucuz et ve tahıl sağlamak için sömürge ve yarı sömürge ülkelerin tarımlarını kendi ihtiyaçlarına göre biçimlendirmeleri temelinde oluşturuldu.  Emperyalistler, bu ülkelerde kurdukları büyük çiftliklerde üretilen ve/veya tüccarlar aracılığıyla topladıkları yerli halkın ürettiği bazı malları ithal ettiler. Bunun örneklerinden biri Osmanlı İmparatorluğudur.

KENDİNE YETERLİLİK
Uluslararası II. Tarım ve Gıda Politikalarının belirleyici özelliklerinden birisi emperyalist devletlerin tarımı geliştirip sanayiye entegre ederken, o güne kadar ithal ettikleri tahıl, et gibi temel besin maddelerini esas olarak kendi ülkelerinde üretmeye başlamalarıdır. Bu amaçla sulama, mekanizasyon ile birlikte hibrit tohum ve kimyasal girdi gibi verimliliği artırıcı uygulamaları geliştirip, yaygın ve yoğun olarak kullandılar.
Tarımın sanayie entegrasyonu, 1960'lara kadar emperyalist devletlerde ulusal ekonomi içinde bir entegrasyon olarak kaldı.  1960'lardan itibaren emperyalist devletlerarası bir entegrasyona dönüştü. 1980'lere gelindiğinde ise petro-kimya, gıda üretimi ve farmakoloji dallarında çalışan şirketler ve tohum firmaları arasında ülke sınırlarını aşan sektörel bir bütünleşme gerçekleşmişti.

BAĞIMSIZLIKTAN EKLEMLENMEYE
Uluslararası II. Tarım ve Gıda Politikalarının belirleyici özelliklerinden diğeri ise emperyalizmin gıda yardımları, ucuz gıda ve makine-ekipman, tohum, gübre ilaç gibi temel girdi ihracatı ile, yarı-sömürge ülkeleri ulusal pazarlar olarak kendisine eklemlemesidir.
Gıda yardımları ve ucuz gıdanın çekiciliğine kapılan bir kısım ülke tarımını emperyalistlerin ihtiyaçlarına göre biçimlendirerek beslenmede bağımlı hale geldiler.  Bu ülkelerde, tarım ve sanayi ulusal ekonomi içerisinde birbirini tamamlar nitelik kazananamadı, her biri ulusal pazar olarak emperyalizme eklemlendi.
Türkiye gibi bir kısım ülke ise tarımsal üretimlerini ekonominin içsel gelişimine göre biçimlendirdi. Bu ülkelerde tarım ve sınai, ulusal ekonomi içerisinde birbirini tamamlar nitelik kazandı.  Ama tarım bağımsız teknoloji üretimi temelinde değil ithal teknoloji temelinde geliştirildiği için çok uluslu şirketlere bağımlı pazarlar oldular.

DEVLET MÜDAHALESİ ve PAZAR ARAYIŞLARI
Tarım ve gıda sanayindeki bu politikalar devletin tarıma doğrudan müdahalesi ile gerçekleştirildi. Bu müdahale iki biçim de oldu. Birisi üretim, ithalat ve ihracatı sübvanse etme ve destekleme, teşvik, ucuz kredi şeklindedir.  Diğeri ise tarımsal üretim ve pazarlamayı denetleyecek çeşitli kurumların kurulmasıdır.
1980'lere gelindiğinde Emperyalist devletlerde teşvik ve sübvansiyonlar devlet bütçesinde büyük bir meblağ tuttuğu gibi işlenmiş ürünlerde de büyük miktarda stoklar oluştu. Bu stokların oluşmasında ki etmenlerin başında kendi iç pazarlarının doyum noktasına ulaşması ve markalara güvensizlik gelmekteydi. Hâlbuki bu dönemde Gelişmekte Olan Ülkeler diye adlandırılan devletlerde de kentleşmenin artması ile birlikte yeni bir kent tüketicileri tabakası ortaya çıkmıştı. Bu pazarları ele geçirebilmek için 1980'li yıllarda AB ile ABD arasında kıyasıya bir rekabet yaşandı. Bu rekabet dünya ölçeğinde tarımsal ürün fiyatlarını düşürdüğü halde bütçe üzerindeki yükü kaldırmadığı gibi pazarlara kalıcı olarak da girmelerini sağlamadı.

TARIMIN BAĞIMLILAŞTIRILMASI; YENİDEN SÖMÜRGELEŞTİRME
Uluslararası III. Tarım ve Gıda Politikaları GATT Urugay Turu ile belirginleşti. Tur'da imzalanan Anlaşma ile kendi aralarındaki rekabetin çerçevesi yeniden belirlenirken, bilimsel-teknolojik üstünlüklerini, Fikri Mülkiyet Hakları, Patent Hakları, Ticaretin Serbestleştirilmesi gibi başlıklardaki maddelerle yeni bir hegemonyaya dönüştürüldü.   
Bu hegemonyanın özü, uluslararası gıda şirketlerin kurdukları araştırma ve geliştirme laboratuvarlarında üretecekleri bio-teknoloji ürünlerini, Gelişmekte Olan Ülkelerin finansman ve ucuz işgücü kaynaklarını kullanarak, önce o ülkede daha sonra da dünya ölçeğinde pazarlamalarıdır. 
 ABD'nin Cargill ve Japonya'nın Nippon Meat Packers'ın Taylan'da kurdukları Sun Valley Thailand adlı İşletme bunun tipik bir örneğidir. Cargill üretim teknolojisi ve sosyal ilişkileri üstlenmekte, Nippon Meat Packers Japonya ve Asya ülkelerine pazarlama ve dağıtımı üstlenmekte, Tayland ise ucuz yem ve işgücünün yanı sıra sorunsuz bir çalışma ilişkileri sağlamaktadır.
Uluslararası III. Tarım ve Gıda Politikalarının iki özelliği vardır. Birincisi üretim deseninin dünya çapında zengin tüketicilerin ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirilmesidir. Yeni ürünler olarak yemeklik tahılların yerine, yemlik tahıllar ile yağlı tohumlar, turfanda sebze, meyve ve balık  vb.leri geçirilmektedir.
İkincisi ise, temel gıda maddelerinde kendine yeterliliklerini koruyan Emperyalist devletler, işlenmiş ürünler yerine çeşitli ekipman ve makineler ile birlikte yüksek bağımlılık yaratıcı ilaç, gübre ve tohum, ihracına ağırlık verdiler. Bunların özelliği ise bir paket halinde hazırlanarak, tohumunu kullandığın firmanın istediği gübre ve ilacını da kullanmak zorunda olman ve tohumları sık sık yenilemen gerektiğidir. Buna paralel olarak da Türkiye gibi ülkelere çeşitli girdi ve gıda sanayi ya kurulmakta ya da ortak olunmaktadır.


TÜRKİYE; TAŞARONLAŞTIRILAN ÇİFTÇİ
Bu sürecin sonuçlarını günümüzde tavukçuluk alanında daha net olarak görebilmekteyiz. Tavukçuluk alanında 1970'lerde başlayan ve 1980'lerde atılım yapan sürecin başat özelliği Yem’ de % 70, ilaçta yüzde yüze, damızlık yumurta ve civcivde tamamen uluslararası gıda tekellerine bağımlı olmasıdır. Türkiye'de uluslararası gıda tekellerinin kendi laboratuvarlarında geliştirdikleri ve çoğalttıkları civciv ve yumurtalar üreticiler dağıtılmakta, üreticiler bunları beslemeleri karşılığı kilo başına belli bir ücret almaktadırlar. 

Son yıllarda Büyükbaş hayvancılıkta damızlık inek ithali ile başlatılan süreç suni tohum, sılaj ve süt sağma makinesi gibi ekipman ithalleri ile tamamlanmaktadır. Bu sürecin başat özelliği ise, bugüne kadar yan faaliyet olarak yapılan hayvancılığın (Türkiye'deki çiftçi ailelerinin yalnızca % 3,6’sı hayvancılığı esas gelir kaynağı olacak şekilde yapmaktadır.) esas gelir kaynağı haline getirilirken, ekipmanların kullanılmasının yaygınlaştırılarak sermaye isteyen bir iş haline getirilmesidir.  Gerekli olan sermaye ise modern kombinalar diye adlandırılan gıda şirketleri aracılığıyla dağıtılmaktadır. Bu şirketler sözleşmeli çiftçiliği kabul eden yetiştiricilerin kredi alınmasını sağlamaktadırlar. Sözleşmeli besicilikte ise genel eğilim, geçimini sadece besicilik yoluyla sağlamayı ve gerekli kaba yemi kendisi üretmeyi, canlı hayvan, fenni yem ile veterinerlik ve eğitim hizmetlerinin Şirket tarafından karşılanmasını kabul etmedir.  Besici yetiştiriciliğe kattığı iş güçleri ve kaba yemi karşılığı belli bir ücret almaktadır. Bu ücretin miktarı şirketçe belirlendiği gibi, ürettikleri taahhüt ettiği nitelik ve miktarda olmazsa parasal yaptırıma da uğramaktadır.
Gerekli olan fenni (kesif) yemlerin temel maddeleri olan, mısır, sorgum, soya fasulyesi küspesi, balık unu ithalatı ile vitamin ve mineraller ise ithalat ile karşılanmaktadır.  Burada ilginç bir noktada Türkiye'de üretilen mısır ve soya fasulyesine ithalat fiyatının bile oldukça altında bir fiyat verilmesi sonucu üretimlerinin son yıllarda % 50'lere varan oranda azalması, ithalatlarının artmasıdır.

ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARI; BİREY OLARAK BAĞIMLILAŞTIRMA
 Bu Politikanın uygulanabilmesi için devletin müdahale tarzı değiştirilmektedir. Bu amaçla gübre fabrikaları, TZDK, Tekel, Çay-Kur, EBK, SEK, Şeker Fabrikaları, Birlikler gibi kurumların etkisi önce sınırlanmakta sonra da satılmakta ya da kapatılmaktadır. Bakanlığın yaptığı araştırma geliştirme faaliyetleri büyük ölçüde durdurulurken,  veteriner hizmetleri, tohumculuk vb.leri özelleştirilmektedir.  Devlet olanakları ise Anlaşmalı Çiftçilik yapmaya, damızlık hayvan ve hibrit tohum ithaline ayrılmakta, patent yasası çıkarılmakta, dünyadaki milyonlarca üretici ayakta kalabilmek için kıyasıya bir rekabete sokulduğu borsalar açılmaktadır.
Uluslararası III. Tarım ve Gıda politikası bağımsızlık hareketlerinin dünya çapında zayıflatıldığı günümüzde "Globalleşme", "Entegrasyon", "Serbest Piyasa Ekonomisi", "Mukayeseli Üstünlük" söylemeleri altında ulusal pazarları ve bağımsız gelişmeleri ortadan kaldırıp, uluslararası ortak pazar haline getirerek yeniden sömürgeleştirmeyi hedeflemektedir. Bu yeniden sömürgeleştirmenin özelliği ise dünya çapında ülkeler arası ve uluslararası tekeller içi bir sektörel entegrasyonu gerçekleştirirken, tüm halkları, bireyler olarak üretici ve tüketici olarak uluslararası gıda tekellerine doğrudan bağımlı hale getirmektir.



KAYNAKLAR

1-Uluslararası Sermayenin Yeniden Yapılanması, Özelleştirme ve Tarım, Türkiye Tarımcılar Vakfı Yayını, Ekim 1993 2-
2 - Tarım Politikaları, Beslenme ve Açlık, İsmail Tümay, Ziraat Dünyası, sayı 425




[1] Bu yazı TMMOB’nin yayın organında 1995 yılında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.